Gaziantep Anadolu Öğretmen Lisesi Gaziantep anadolu öğretmen lisesinin ilk fen/d'lileri |
|
| BAZI KİTAP ÖZETLERİ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:39 am | |
| | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:40 am | |
| YÜZDE 100 DÜŞÜNCE GÜCÜ
Yazarı : Jack Ensign ADDİNGTON
Yayınevi : RotA
HERŞEY DÜŞÜNCEDE BAŞLAR
Psikojenez: Herşey düşüncede başlar. Bütün herşey düşüncede oluşturulur ve düşüncenin yapıcı sürecinin ürünü olarak gelişir.
Düşünce sonsuzdur: Herşey düşüncenin ürünüdür. Düşünme sonsuzdur.
İnsana hakimiyet verilmiştir: İnsan, evrensel akılla birlikte kendi hayatını kendi oluşturur.
Düşünce hem yönetici hem üreticidir: İnsanda iki görünümlü tek bir akıl vardır. Erkek yönetici, dişi yapıcı düşünceyi kullanır.
İnsan onurlandırılmıştır: İnsana hayatına hükmetme fırsatı ve sonsuz kaynakları kullanma fırsatı verilerek onurlandırılmıştır.
Düşünce: Düşündüğüm şeyler zamanla gerçeğe dönüyorsa sadece gerçekleşmesini istediğim şeyleri düşünmeliyim.
KENDİNİ YÖNETMENİN YOLU
Bilinçaltı: Bedenin fonksiyonunun otomatik olarak yürümesini sağlar. İster uyanık ister uyur vaziyette büyük istem dışı hayat sürer.
Bilinçaltı koyulan kurala göre hareket eder: Bilinç emirleri verir ve bilinçaltı da bunu uygular.
Gönüllü hizmetkar: Her emir, her önerme her inanç bilinçaltına kaydolur. Hatta dikkat etmediğimiz şeyler bile kaydedilir, gerektiğinde ortaya çıkar.
Yasalarımızı kendimiz yaparız: Cereyanda kaldım, öyleyse hasta olacağım. Bilinçaltı bunu kaydeder ve bunu diyen hasta olur. Hastalığın sebebi cereyanda kalmak değil cereyanda kalınca hasta olacağına inanmaktır.
Birçok insan kendi kendisini hipnoz eder: İnsanlar gereksiz sınırlamalar yaparak kendilerini hipnotize ederler. Kuralları insan koyar, bilinçaltı da uygular.
Sınırları kaldırma: İnsanlar kendileri için kural ve yasalar koyar, sonrada bunların esiri olup mutsuz olurlar. Düşüncenin değişimi hayatı da değiştirir. İnancınızı değiştirin hayatınız değişsin.
Kendini yönetme: Düşüncelerimi seçme hakkım var. Başkalarının benim hakkım-daki düşünceleri beni bağlamaz. İyilikleri düşünüyorum, iyilikler de beni seçiyor. Korku ve nefret düşüncelerimde yok.
İSTE VE SAHİP OL
Dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilir. Aklınızdan geçen herşey ergeç ortaya çıkar. Kendimizi ne ile ve nasıl tanımlarsak öyle olmaya meylederiz. Düşündüğümüz şey yavaş yavaş bilinçaltında kalıplaşır ve gerçek bir deneyimle kendini gösterir.
Hayat yasalarla yönetilir: Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı oluşarak eyleme dönüşür.
Olumsuz düşüncenin sonucu: Bilinçaltına yanlış emir vermelerle insanlar zor durumda kalır. Renkli mendil gördüğünde burnu şişeceğini düşünen insanın renkli mendil gördüğünde burnu şişer.
Kendini yönetme: Geçmişi siliyorum, gelecek ise benim seçimimi bekliyor. Geçmişteki hatalarımdan dolayı kendimi bağışlıyorum. Geçmişi unutup yeni bir hayata başlıyorum. İstediğim herşeyin olacağına inanıyorum.
KENDİNİZ OLMA CESARETİNİ GÖSTERİN
Hergün tek bir kendini reddetme düşüncesine dahi yer vermeden bir saat için olduğunuz gibi kabul edin kendinizi. Gerçekten kendinizi biliyorsanız bunu yapabilirsiniz.
İnsan kendini küçümseme eğilimindedir: İnsan bilinçli olarak düşünebildiği güvenle beklediği ve mümkün olduğuna inandığı herşeyi yapabilir. Evren sınır koymaz; biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi.
Gerçek benliğini keşfetmek: Yıllardır kafamızda olan ve gerçek benliğin ortaya çıkmasını engelleyen korku dolu olumsuz düşüncelerden kurtulmamız gerekir.
Asla yalnız değilsiniz: Gerçek sevgi korkuyu defeder. Ben’i sevmek içimizdeki gücün bizim vasıtamızla herşeyi yapabileceğini idrak etmektir.
Taklit intihardır: İnsan mükemmel olmak için başkalarını taklit etmek zorunda değildir. Hiç hata yapmayan kişiler hiçbir şey yapmayanlardır.
En büyük arzu: En çok istediğimiz şey nedir. İnanın ve sahip olun. Düşüncenizi bunda yoğunlaştırın.
Düşünce: Düşünmek, düşünceyi kendi algılamamız ölçüsünde kullanmak demektir.
İstediğimize sahip olmak: Bilinçaltı herşeyi bilendir ve o kadar duyarlıdır ki her istediğimize cevap verir. Ona ilettiğiniz her düşünceyi tatbik eder.
Hakimiyeti ele geçirmek: Bilinçaltına düşüncenin toprağı denir. Bildiği verilen tohum düşüncelerine cevap vermektir. Her türlü hastalık bilinçaltının çalışma sistemini anlayamamamızdan kaynaklanır.
AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN BEŞ İLKE
Kendiniz için ideal imajı belirleyin: Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz şeye mutlaka ulaşırsınız. İnanmışsanız hiçbir şey imkansız değildir.
Amaçlarınıza sınır koymayın: Amaçlarınızı yalnızca kendiniz yargılayabilirsiniz. Bu yargılamadan kaçının, çünkü kendinizi sınırlarsınız. İnsanın kendini küçümseme eğilimi vardır. İnsan olabileceğinin ötesini amaçlamalıdır.
Çalışmadan inanmak işe yaramaz: Çalışmadan amaçlara ulaşmak mümkün olmadığı gibi üretkenlikten uzaklaştırır. İnanç çalışmakla kusursuzlaşır.
Düşüncelerinizi kendinize saklayın: Zihinsel imajınızı kendinize saklayın, gerekeni yapın ve bekleyin. Kimseye birşey söylemeyin. Aldığınız tepkilerle bir o yana bir bu yana savrulmayın.
Hedeften ayrılmayın: Dikkatinizi amacınız üzerinde yoğunlaştırırsanız, bilinçaltınız ayrıntıları halleder. Hayalinizi zihinsel olarak bitirin ve gerekeni tamamlayarak bekleyin. İnandığınız ölçüde sahip olursunuz.
Amaçlarınızın envanterini tutunuz: İnsan gün boyunca düşündüklerinin toplamıdır.
Kendini yönetme: Amaçlarınızı yazın. Onları gerçekten istiyor musunuz. Amaçlarınızı benimseyin. Amaçlarınızın dünyada yaşadığını hayal edin.
SINIRSIZ FİKİR KAYNAĞINI KULLANMA
Gerçek anlamda başarıya ulaşanlar sezgilerinin sesini dinlemeyi öğrenip onu izleyenlerdir.
Sezgiye güvenme: Sevgi küçük beşeri ben’imizi oradan çıkardığımız zaman ortaya çıkan yüce ilhamdır.
Fikirler hiç umulmadık anda çıkar: Fikirler mücadeleden vazgeçtikten, yarı uykudayken ya da hayal kurarken ortaya çıkmaktadır.
Yapıcı olma:
a)Düşünceleri bir noktada yoğunlaştırın. Hangi yöne gideceğinizi iyi belirleyin ve her seferinde tek bir fikri içeri alın.
b)Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez. İyi sonuç almak için projenizi bilinçaltınıza tam anlamıyla yerleştiriniz.
c)Fikirler geldiğinde yakalamaya hazır olun, hemen not edin.
d)Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız. Fikirleri eleyerek doğruları kaydedin.
Kendini yönetme: Ben de evrenin sırlarına ulaşabilirim, sonsuz bir kaynakla ilişkideyim.
YAPICI İMGELEMENİN GÜCÜ
Dikkatimizi yoğunlaştırdığımız şeyi yaparız. Yapmamız gereken bu yasayı bilmek ve etkin bir biçimde kullanmaktır.
İmgeleme bizden önde gider: Arzuladığın ve dua ettiğin ne olursa olsun inan ve senin olsun.
İçimizdeki yaşama yansır: İnsan uyum içinde yaşamaya gayret eder. İnsanlığın ve kendilerinin zararına gibi görünüyorsa bile o anda kendileri için en iyi olduğuna inanırlar.
Yapıcı imgeleme nasıl kullanılır: Dua ettiğimiz zaman kendimizi kaybetme ihtimalinden uzak tutar. Dua ettiğimizde buna ulaşacağımızı bilir ve O’na yöneliriz. Yapıcı imgeleme ısrarla kullanılırsa fikrin olduğu her yerde başarı da vardır.
İnsan düşündüğü gibidir: Bugünkü düşünce yapımız yarınlarımızı hazırlamaktadır Kendimize acımaktan vazgeçmeliyiz. Kendinizle ilgili inançlarınız emin olun yaşayacaklarınızı tayin eder. Hayaliniz bırakın yukarıları gezsin.
Kendini yönetme: Kendimi harika hissediyorum. Yaptığımı iyi yaparım ve iyi sonuç alırım. deneyimlerimi harika insanlarla paylaşırım. İhtiyaç duyduklarım bana gelir. Bütün düşlerim harika bir biçimde gerçekleşir.
KENDİNE GÜVEN NASIL SAĞLANIR
Utangaçlığı yenmek: Dikkatler bir kişi üzerinde yoğunlaştırıldığında o kişi huzursuz olur. Yoğun ilgi dikkat ve cesareti kırar. Korkuyu bırakıp rahat ve dengeli davranmalıdır.
Güven ve kibir: Güven hayat hakkında güven duygusudur. Kibir ise sahip olmadığı güven duygusunun varlığını başkalarına ispatlamaya çalışmaktır.
Başarısızlık korkusu: Kendine güveni başarısızlık korkusu bozar. Başarılı olacağına inanma başarıyı getirir.
Alaya alınma korkusu: Hayat boyunca komik duruma düşünce kızarıp kekeleriz.
Reddedilme korkusu: Bazı insanlar arkadaş sahibi olmaktan korkar. Reddedilmekten korktuğu için yalnız yaşamayı tercih eder.
Onaylanmama korkusu: Kekemelik genelde aile tarafından istenen mükemmelliğin sonucudur, onaylanmama korkusunun bir sonucudur.
Kötü sonuçla karşılaşma korkusu: Kötü sonuçla karşılaşma ve bunun üstesinden gelememe korkusu yüzünden insanlar riskli işlere girip büyüyemezler.
Neye güveniyoruz: Güvensizlik herşeyin sınırlı insan benliğine bağlı olduğuna inanmaktan kaynaklanır. Kendi gücümüz ve zekamız mücadele etmek için yeterli değildir. Tüm güç ve zekanın sahibi olan Allah’a (cc) gitmeliyiz.
Güven kazanmanın yolu: Herşeyin, içimizden geldiğine inanmalıyız. Güç ve erdem Allah’ındır (cc).
Korkuyu yenmek: Allah (cc) sevgisi korkuyu safdışı bırakır. İçimizdeki güç ve zekaya inanırsak herşeyi hallederiz.
Meditasyon: Günde en az 15 dakikamızı Allah’ın (cc) büyüklüğünü ve yerini düşünmekle meditasyona ayırmalıyız. Doğru yolu göstermesi için içinize dönün.
Kendini yönetme: Başarsızlıktan korkmuyorum. İçimden gelen sese inanıyor ve güveniyorum. Hayatı neşe ve sevgi olarak görüyorum. Nerede olursam olayım Allah’a (cc) güveniyorum.
KARAR VERMEK
Düşüncelerine hakim olamayanlar davranışlarına da hakim olamazlar.
Kesin karar: Karar vermeyen ilerleyemez. Kararsızlık olursa bilinçaltı karmaşaya düşer. Biz çoğu açıları kendimiz seçeriz.
Kararsızlıktan kurtulma: Kağıt kalemle değişik ihtimalleri ve sonuçlarını yazın. Yatmadan önce bilinçaltına soru yöneltin ve sabaha cevabını bekleyin. Hayat durmadan değişiyor. Bu yüzden esnek olun. Yaşadıklarımız inandıklarımızın sonucudur.
Kendini yönetme: Ben kararlı bir insanım. İçimdeki mükemmeli kullanmak için aklımı kullanmalıyım.
HUZUR
Düşündüğünüz, inandığınız güvenle beklediğiniz herşey mutlaka gerçekleşir. Gerçek huzur hayatın bolluğunu farketmektir.
Huzurun beş şartı:
a)Allah (cc) sevgisi şarta bağlı değildir.
b)Kendi kendimize koyduğumuz sınırları kaldırmalıyız.
c)Her insan sonsuzluğu kendi sözleriyle birleştirir.
d)Düşünüp inandığımız herşey gerçekleşir.
e)Verdiğimiz ölçüde hayattan alırız.
Yeniden başlama: Kendi yanlış düşüncelerimiz haricinde hiçbir şey bizi bağlamaz. İnançlarımızı değiştirmeliyiz.
Para: Kötü olan para değil parayı çok sevmek, onu bütün iyiliklerin önünde tutmaktır. Cimrilik veya fakirlik bir erdem değildir.
Ekonomi: Ekonomik sistemi yermek bize birşey kazandırmaz. Cimriler zenginleşiyor gibi görünseler de sevgiyi bulana dek fakirdirler.
İyi olanı seçme: Kendimizi neye bağlarsak ne olduğumuzu düşünürsek öyle oluruz.
Gerçek zenginlik: Asıl zenginlik ruhsaldır. Tüm iyiliğin kaynağının varlığından haberdar olma insanı zengin kılar.
Kendini yönetme: Ben zenginim. Sınırsız kaynak ihtiyacımı veriyor. Doğru zamanda doğru karar veririm.
IŞLER KÖTÜ GİDİNCE
Her zaman bir çıkış yolu vardır: Mücadeleyi göze almak ve ne olduğu değil nasıl tepki gösterdiğiniz önemlidir. Biz kaderimizin efendisiyiz.
Tüm yaşam bizim hizmetimizde: Hayat toprağına ekilen her düşünce tohumu düşüncenin çeşidine göre meyve verir. Her şey kendi türünü tekrar üretir.
Yanlış imajı değiştirmeli: Sahip olduğumuz imajdan hoşlanmıyorsak onu hemen değiştirmeliyiz.
Düşünce maddeye hakimdir: İçerdeki neyse dışarıdaki de öyledir.
Büyük düşünme: Başımıza iyilikler geleceğine inanırsak gerçektende küçük iyilikler yaşarız. Çünkü kendimiz için kabullendiğimizi deneyimleriz. İşleri ters gittimi içimizde çevremizde heryerde mevcut güce inanmak gerekir. Kendini yönetme: Tüm hayat hizmetinde her problemin bir çözümü var. Hiçbir şey beni yenemez.
ZAMANIN EFENDİSİ
Zaman insanin sonsuzluk ölçüsüdür. Bilinçaltına kalkacağınız zamanı yükleyin o saatte sizi uyandırır.
Hipnotize ve zaman: Bir işi belli bir saatte bitireceğine inanan bir kişi er geç o işi o saatte bitirir.
Sonsuz: Bilinçaltı geçmiş ve gelecek diye birşey bilmez. Hep şimdiki zamanda çalışır.
Kendini yönetme: Kendimi zamanın bağlarından
kurtarıyorum. Sonsuzluğu arzuluyor ve ulaşacağıma inanıyorum.
İYİ BİR BELLEK İÇİN
1)Dinle, doğru yazılışını gözlerinde canlandır. Kötü bellek dikkatsizlikten olur.
2)Öğrenme fikirleri birleştirmeye bağlıdır.
3)Belleğinize güvenin.
4)Kesin sonuçlar içi kesin direktif vermeliyiz.
Dikkat et: Dikkat iyi bir belleği getirir. Dur bak ve dinle. Fikirleri birleştirerek hatırlamaya çalışın. Geçmişi bellekten silmek mümkün değildir.
Bilinçaltınıza güvenin: Doğru hatırlama bilinçaltına güvene bağlıdır. Belleğe güven sonuç verir.
Yaşın önemi yok: Bellek yaşa bağlı değildir. Bilinçaltına hatırlama direktifi vermeli ve sonucu beklemeliyiz. Akıllı insan, konuşmak yerine hem kendisi hem de başkaları için faydalı olabilecek şahısların konuşturulmasını temin eden insandır.
Bilinçaltı: Bilinçaltı herşeyi çok ince olarak kaydeder. İhtiyaç zamanı ortaya çıkarır. Hatırlamak istediğimiz herşeyi hatırlarız.
Kendini yönetme: Hatırlamak için bilinçaltıma güveniyorum.
RAHATLAMA
Gergin yatarsanız gergin uyursunuz. Rahat bir uyku için önce gevşemeliyiz.
Neden rahatlamalıyız: Bütün hastalıklar stres kaynaklıdır. Gergin insan etkili çalışamaz. Dengeli insan hayattan korkmaz, hayatla uyuşmazlığı yoktur.
Zihinsel denge .Ne olursa olsun sakin ve dengeli olmak mümkündür.
Kendini yönetme: Kendimin rahat olduğunu hissettiğim zaman rahatlıyorum. Tamamen mükemmel ve bütün olarak gevşedim. Rahatladım.
YAŞAMAYA BAK
Büyük sorunlarımız olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeçelim. Düşünce biçiminizi değiştirin. Her güçlükten bir çıkış yolu vardır.
Endişe: En kötü ihtimali düşünürsek bu endişedir ve yıkıcıdır. Olumlu düşünce doğru eyleme geçiş yoludur. Endişe bulaşıcıdır. Herkese bulaşabilir.
Dört endişe:
1)Gelecekteki ihtiyaçlardan dolayı endişe.
2)Beden sağlığının yitirilmesi endişesi.
3)Zihin sağlığının yitirilmesi endişesi.
4)Yalnız kalma endişesi.
Endişeye son:
1)Allah’ın (cc) varlığına inanma.
2)Olumlu düşünmeye çalışmak.
3)Dua ettikten sonra olumlu tavır takınmak.
Gerekeni yap ve güce sahip ol .
Çözüm var: Her çeşit hastalık iyileşir; yeter ki buna inanın.
Kendini yönetme: Korkmuyorum. Gelecekteki ihtiyaçlarım için endişelenmiyorum.
KORKUYU YENME
Korku insanın en büyük düşmanıdır. Korkunun kendinden başka korkulacak bir tarafı yoktur. Korkuyla mantık yürütülmez. Korku bir duygudur. Gerçek bilindimi korku kalmaz. Korkular önyargıdan kaynaklanır.
Kendini yönetme: Korkacak hiçbir şey yok. Herşeyin üstesinden gelecek güçteyim. Güç içimde.
SİGARA
Bilinçaltı verdiğimiz emirleri harfiyen uygular. Biz emirleri veririz, bilinçaltı yerine getirir.
Başarı: İnsanlar sık sık başarısız olurlar. Çünkü gerçekten yapmak istemedikleri şeyleri yapmaya çalışırlar.
Pratik: Pratik her zaman mükemmelleştirmez ama otomatikleştirir.
Bilinçaltı emire karşılık verir: Sabah 06:00 ‘ da kalkmanız gerektiğinde inanın o saatte kalkarsınız.
UYKUSUZLUK
Uyumak için hap alınır. Güç hapın değil hapa duyulan inancındır.
Kendini yönetme: Uyanık kalmaktan korkmuyorum. Kavgacı düşüncelerden arınıyorum. Kafam rahat, huzurla dolu.
CESARET
Hayatta hiçbir şey bize karşı değil. Bu yüzden çaresizliğe yer yok. Dikkatimizi verdiğimiz şeyler büyür. Dikkati iyiye olumluya yöneltirsek yaşadıklarımız bunlar olur.
Kendini yönetme: Cesaretimi yitirmeyi istemiyorum. Doğru seçim için yönlendiriliyorum. İçimdeki kusursuz güce güveniyorum.
SÜREKLİ HUZUR
Prensiplerin zaferinden başka hiçbir şey size huzur getirmez. Dikkat huzur üzerinde yoğunlaştırıldığında kişi huzur için bir araç olur.
Kendini yönetme: Son derece huzurluyum. İyiliğin gücüne inanıyorum. | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:40 am | |
| BAŞARI YOLUNDA 70 ALTIN KURAL
Yazar : R. Şükrü APUHAN
Yayınevi: Timaş Yayınları
Başarmak, insanın maddi ve manevi kuvvetlerini bir hedefe doğru yöneltip hedefi elde etme sürecidir.
Etrafınıza, üç gün sonra bir daha hiç görmeyecekmiş gibi bakınız. Üç gün sonra bir daha hiç duymayacakmış gibi dinleyiniz sesleri... Belki o zaman her zaman bakıp da göremediğiniz, işitip de güzel bulmadığınız ne harikalarla karşılaşacaksınız. Belki o zaman sahip olduğunuz zenginlikler karşısında şaşırıp kalacaksınız.
Hayatınız bir duadır. Size dilinizle istediklerinizden çok hayatınızla istedikleriniz verilir. Hakkınızda bir karar verilebilmesi için dinlenecek tek meşru şahit hayatınız olacaktır. Eğer yeterince fedakarlık yapmamışsanız, hayatınızın şahitliği pek parlak olmayacaktır. Belki ağzını açıp bir-iki kelime bile etmeyecek, size boş gözlerle bakıp duracaktır.
Olabileceklere, “birşey olmaz” kadar, kötü bir başlangıç yoktur.
Her insan kötü bir alışkanlığa, “hürriyetimi kullanıyorum” ifadesi ile ayak basar. Her halde hürriyet uğruna insanın kendi kendini tıktığı daha karanlık bir zindan yoktur.
Durgun su çabuk kirlenir ve bozulur. Nice suyu bataklık haline getiren durgunluktur. Çalışmayan insanda durgun su gibidir. Kirlenir ve bozulur.
Sabah kaybettiğimiz bir saati, değil bir yıl, ömrümüz boyunca arasak bulamayız. Kaybettiğimiz saatler ne kadar çoksa eserimiz o kadar eksik olacaktır.
Dağlar ne kadar vakurdur. Onlar göklerden kar dilenmezler. İlk kar yinede onlara düşer.
Hayatta önemli olan mazeretler değil, neticelerdir.
İşimizin, amacımızın, fikrimizin isimsiz kahramanı olabilirsek, kahramanlığa isim olabiliriz. Hangi toplumun isimsiz kahramanı çoksa, o toplum diğerlerine üstün gelir.
Kırk yılını denizlerde geçiren bir kaptanın İspanya açıklarında başına gelenler herkesin ilgisini çeker. Hayatında bir defa gemiye binmemiş bir adamın anlattıkları ise, ne kadar ilgi çekici olursa olsun “vah vah” diyerek geçiştirilir.
Küçük ruhlardan gelen bükük harfler herkesi sıkar. Büyük ruhlardan gelen küçük harfler bile bizi bütün varlığımızla seferber eder.
Son derece iyi hazırlanmış, bilgi ve tecrübe yüklü bir konuşma, küçücük bir bilgi hatası yüzünden berbat olur. Dinleyenlerde, konuşmanın bütünü üzerinde tereddütler hasıl olur.
SIFIRA ÇARPARSANIZ SIFIRLANIRSINIZ
Başkalarının yanında yaptığınız taktirde ayıplanacak davranışları yalnız başınıza da kaldığınızda yapmamanız tesirli bir atmosfere sahip olmasını sağlar.
Güçlükleri göze alamayanların kolaylıklarla karşılaşması mümkün değildir. Güçlükleri göze alarak yola çıkanlar ise güçlüklerle beraber mutlaka kolaylıklarla da karşılaşırlar.
Doğrudur; her arayan bulamaz. Ama aramadan bulan hiç olmamıştır.
Her kötülükten sonra bir iyilik, her yanlıştan sonra bir doğru, kötülüğün ve yanlışın lekeleri içinde simsiyah olmamızı engeller.
Kuvveti arttıkça şefkati artmayan bir insan her an bir haksızlığa sebep olabilir.
Doğruyu görebilmemiz için doğruyu hissedebilmek, doğruyu hissedebilmek için de doğru yaşamak gerekir. Nasıl göze kaçmış bir çöp, rüzgarın kaldırıp gözümüze doldurduğu toz toprak, görme kabiliyetimizi etkiler, görüş mesafemizi kısaltırsa, kalbimize dolmuş toz ve toprak, kalbimize batmış bir çöpte kalp gözümüzün görüş kabiliyetini ve mesafesini etkiler. Kalp gözü perdelenmiş bir adam sapla samanı karıştırır, aka kara, karaya ak diyerek iddialara tutuşur.
HER SANİYENİZ GAYENİZE KİLİTLENMELİDİR
Doktor olan filozof Halle son vuruşuna kadar kendi nabzını saymıştı. Meslektaşına “dostum, nabız atmaz oldu” dedi ve öldü.
Büyük başarılar, her saniye, tesbit edilen gayeler için yaşanmakla elde edilebiliyor. Hayatımızın her saniyesi gayenizin rengi ile renklenmelidir, onunla dopdolu olmasısınız.
Kin ve onun kışkırttığı intikam hissi sadece yöneldiği kimseyi değil, hem onun etrafını hem sizin kendinizi ve hem de etrafınızı yakıp yıkar. Bu, öyle bir yaylım ateştir ki masum insanlarda isabet alır.
Affetmek, nefsin terbiyesi ve güçlü irade için verimli-etkili bir eğitim yoludur.
Kalbinizi hapishaneye döndürmeyin. Aksi halde size de bir başka kalpte bir hücre bulunabilir.
Çabuk affeden birisi olursanız her zaman yanınızda birilerini bulabilirsiniz.
Amerikalı gazeteci, Morgman, Rusların Hiyve üzerine yapacağı taarruzu görmek için Ceyhun nehrine ulaşmak ister. Rehberliğini Polat isimli bir Türk genci yapacaktır. Polat, kendisini Ceyhun kıyılarına ulaştırmak üzere Morgman'a söz verir. Fakat bu tehlikeli bir yolculuk olacaktır. Çünkü Rus generali Kovfman eline geçirdiği bütün Türkleri işkenceyle öldürmektedir. Gece ile gündüz arasındaki ısı farkının 30 dereceye çıktığı ortaasya steplerinde yapılan zorlu yolculuk sonunda Polat, Morgman'ı Ceyhun kıyılarına getirir. Polat'ın hayatı artık tehlikededir. Nitekim çok geçmeden Albay Ivanoff tarafından yakalanır ve General Kovfman'ın emri ile idam edileceği bildirilir. Morgman isyan eder. O sadece bana rehberlik yaptı der. Polat masumdur. Bu seyahat benim isteğim üzerine olmuştur. Polat, Morgman'ın kendisini kurtarmak için yaptığı mücadeleyi hayretle takip eder. Ve Morgman'ın yıllar sonra bize naklettiği şu sözleri söyler: Sizi buraya Allah'ın yardımı ile sağ salim getirmeye söz verdim. Sözler yerine getirilirken hayatada mal olabilir. Ama söz mukaddestir. Yerine getirilmesi için kanda verilebilir.
Söz bahsinde takınacağınız iki tavır vardır. İlki, olur olmaz söz vermemektir. İkincisi, söz verdikleri sonra mutlaka yerine getirmektir. Sözler cayılabilecekler, cayılamayacaklar diye ikiye ayrılmazlar. Söz sözdür.
Sabır, zamanı lehimize çevirme sanatının adıdır. İnsanın kendisini en çok kontrol ettiği, dış etkilerden en çok koruduğu andır sabırlı olduğu an. Yani, sabırlı olma hali tam bir şuur halidir.
Sabır, diğer kuvvetlerinde zinde tutulması için gerekli bir kuvvettir. Sabır olmazsa, diğer kuvvetler ziyan olabilir. Üstün çalışma gücüne sahip birisi, gerektiğinde sabırlı davranamazsa çalışma gücü ziyan olur gider. Demek ki sabır, diğer kuvvetlerimizin sevkinde önemli rol oynar. Bir bela karşısında gerekli olan sabır, bir başarı karşısında da gereklidir. Bela karşısında gösterilen sabır nasıl belanın sıkıntılarını azaltırsa, başarı karşısında gösterilen sabırda başarıyı artırır.
Büyük belalar büyük sabır gerektirir. Büyük bela karşısında büyük sabır gösterebilenler belayı büyük bir zafere dönüştürülebilir. Çünkü sabır, zorlu kapılar karşısında bir köşeye büzülmek değil, zorlu olduğu ölçüde kapıyı zorlamaktır.
Başakta, kızgın güneş altında yanabilme iradesi olmasaydı buğday veremezdi. Mevla'nın dediği gibi kuru bir kütük ışık saçmaya başlar. Kuru bir kütüğü ışık kaynağı haline getiren iradeden başka bir şey değildir.
Elinize beş kiloluk bir ağırlık alıp yürümeye başlarsanız ağırlığın gittikçe arttığını görürsünüz. Öyle bir an gelirki ağırlığı bırakmak mecburiyetinde kalırsınız. Tabi ki beş kilo yine beş kilodur. Azalan sizin gücünüzdür.
Usta kaptan, hiç tanımadığı bir limanada tehlikesizce girebilir. İskeleye yanaşabilir. Her insan bir limandır. Usta bir kaptan bekler.
İnsanlar ak kağıttır başlangıçta. Ona yazı yazarlar. Nice kalem oynar üzerinde. Kötü bir hatıra, bir ayrılık gününün derin hüznü, coşkun bir nasihat, bir arkadaştan yansıyanlar, anne-baba... ona binlerce kelime yazar. Bir insanda gece vardır gündüz vardır. Bahar vardır güz vardır. Göl vardır çöl vardır. Kolay değildir o ak kağıdı okumak... anlamak. Gecesine rastlarsanız gündüzü olmayacak zannetmeyin. Gündüzüne rastlarsanız gecesi olmayacak zannetmeyin.
Bir gördüğünüz insan vardır. Birde insanda göremedikleriniz. Dalında dipdiri duran bir gül için bahçıvanın ne emekler sarfettiğini bilemezsiniz. Yaprakları dökmüş boynunu bükmüş bir ağacı da hemen zavallı bellemeyin. Siz onun yaşadığı fırtınaları görmediniz ki...
İnsanlarda gördüğünüz birazda sizin bakmamızdır. Güzel bakanlar güzel görürler. Öyle insanlar vardık ki bakışları ile güzelleştirirler.
Çocuklar sözle değil, iyi davranış örnekleri ile terbiye edilirler. Çocukların unutamadıkları hatıralarının çoğu, büyüklerinin güzel sözlerinden ziyade güzel hareketleridir.
Şifa bulmaz üç kötürüm bir hastane odasında yatmaktadır. İlk gelenin yatağı pencere kenarındadır.
Oradaki ölünce ortadaki o yatağa geçer, kapının yanındaki ortaya, kapının yanına da yeni bir hastayı alırlar. Pencerenin yanına geçen hasta hergün gördüklerini arkadaşlarına anlatmaya başlar.
Karşıda ağaçlarla süslenmiş bir park vardır. Kuşlar dallarda oynaşmakta, çocuklar konuşmakta, çiçekler rüzgarla dalgalanmaktadır. Aynı saatte aynı insanlar parkın yanındaki yoldan geçmektedirler. Diğer iki hasta işlerine giden, evlerine dönen insanların değişmez hikayelerini dinleye dinleye onlarla adeta dost olurlar. Zaten parkın yanından gelip geçenlerin artık birer isimleri de olmuştur. Birgün ortada yatan hastanın aklına bir düşünce geldi. Pencerenin yanına geçerse o güzel manzarayı dinlemek yerine kendi gözleri ile görebilecekti. Bu düşünceyi günlerce kafasında geliştirdi. Nihayet bir gece pencere yanındaki hastaya kalp krizi gelince ortadaki hasta bütün gücü ile uzanıp şişeyi yere düşürdü ve kırdı. Sabah olunca pencere yanındaki hastayı ölü buldular. Onu alıp götürdüler. Ortadaki hastayı da pencere kenarına geçirdiler. O, “pencereden dışarı bakmak için hastabakıcıların çıkmasını beklemeliyim” diye düşündü. Yalnız kalınca başını daldırıp pencereden dışarıya baktı. Az ötede simsiyah bir duvardan başka birşey yoktu.
Konuşmaya başladığınız andan itibaren andan itibaren anlattıklarınız değil anlaşılanlar önemlidir.
Faydasız söz kalbi matlaştırır. Ruhun dengesini bozar. Daima endişeye sebep olur.
KİBİR EMEĞİ KİRLETİR.
Güneş gibi, durmanız gereken yerde durun. Ne fazla yaklaşıp yakın etrafınızı, ne de fazla uzaklaşıp buz kestirin...
Dağlar heybetli, denizler engin, çiçekler güzel, topak cömerttir. Fakat bunların hiç birinde kibir yoktur. Ne o dokunaklı sesi ile söyleyin duran gümüş nehirlerde, ne aceleci rüzgarlarda kibre rastlayamazsınız. Birbiri artısına yürüyen gecede ve gündüzde kibir olmadığı gibi dünyayı aydınlatan güneşte de kibirden eser yoktur.
İri dolu başaklar ne kadar mütevazidirler ki başları hep önlerindedir.
Kibir, insanın dehşetli bir unutkanlık halidir. Nereden geliş nereye gittiğini unutmasıdır.
Bedava havayı, bedava akciğerlere soluyan ve bu suretle yaşayabilen bir insanın, bu kadar bedava arasında övünmesinde bir mantıksızlık da vardır. İki gözü için bir dakika çabalamamış, bir kuruş ödememiş bir insanın gördükleriyle övünmesinde mantık var mıdır?
Her tezgahta halı dokunmaz. Halı dokunabilmesi için tezgahın bütün parçalarının tamam ve uyum içinde çalışıyor olması gerekir. Küçücük bir parçanın bile eksik olması halı dokunmasını engeller. En iyi ihtimalle ortaya defolu bir halı çıkar.
Ateşe dayanmayan toprak, tuğla olamaz. Öfke anında kendine hakim olan insan kazanır. Herşeyden önce kendini kazanır. İnsan, kendine hakim olduğu her anda kendini biraz daha güçlü hisseder. Evet, öfke gelir yüz sararır, öfke gider yüz kararır.
Bir meselenin iyice kavranması için o meseleye kuşbakışı bakılmalıdır. Havayolları karayolundan daha kısadır. Kavşakları, virajları, tünelleri, zaman kaybettirecek engebeleri yoktur. Öyleyse meseleler hava yolculuğu ile görülmelidir.
Nimetlerin külfetinden şikayet eden insanlar, emanete ihanet eden insanlar gibidir.
Kazancının az olduğu düşüncesi ile başka insanlara ve hayırlı teşebbüslere yardımı ertelemeyiniz. Zenginler bütün mallarını verseler, fakirler tek bir küpelerini, tek bir yüzüklerin vermeden bir savaş kazanılamaz.
Hz. Ayşe validemiz diyor ki:
Bir gün koyun kesmiş ve bir budunun dışında hepsini dağıtmıştık. Allah Rasulü:
- Koyunu ne yaptınız? Diye sorduğunda
- Ya Resulullah, dedim. Bütün koyunu muhtaçlara dağıttık. Bize sadece bir budu kaldı.
Allah Resulu'nün cevabı şudur:
- Ya Ayşe, demek ki bir buddan başka hepsi bize kaldı.
| |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:41 am | |
|
BİLGİ ÇAĞINDA İNSAN
Yazarı : Selim AYDIN
Yayınevi : TÖV
Baskı : İzmir / 1994 / 306 shf.
ZAMANI İYİ DEĞERLENDİRME
İslam’ın prensiplerini hayata hakim kılan müslüman, zamanı algılama ve onu kullanma konusunda ne Doğulu ne de Batılıdır.
Cahil bir insan, günlük boş yere harcanan saatlerden sadece bir tanesinden faydalanmasını bilse, on yıldan az bir zaman zarfında pek çok şey bilen bir insan haline gelebilir.
Zamanın yanlış ve verimsiz kullanılmasından ortaya çıkan hastalıklar bedeni hastalıklardan daha tehlikelidir. İnsanın hem dünya hem ahiret hayatını sıkıntıya sokacak dert ve hastalıklara yol açar.
*Zamanlı hareket etmeyi bilmenin ve bunu uygulayabilmenin önemli bir yolu eski alışkanlıklarımızı unutmak; bunun için de eski alışkanlıklarımızın tam zıtlarını hayatımızda uygulamaktır.
*Bir işte başarılı olmanın üç basamağı:
1-Motivasyon,
2-İrade gücü,
3-Belirlenen faaliyetlerin gerektirdiği özelliklerin bütününe sahip olacak egemenliğin kazanılması
*Zaman ustası, kendisine, çalışma hayatına, evine, kültüre ve biyolojik ihtiyaçlarının teminine ayırdığı zaman birimleri arasında dengeyi kurabilen ve hepsini yapabilen kişidir.
*Hedeflerimizi başkaları değil, kendimiz belirlemeliyiz.
*İnsanın, önce davranış ve alışkanlıklarını değiştirebileceğine inanması gerekir.
*Zamana hakim olabilmek için önce, insanın kendi düşüncelerine ve iradesine hakim olması ve kendi kendini yönetebilmesi lazımdır.
*‘Ne düşündüğünü söylersen sana kim olduğunu söyleyebilirim’. Zira insan ne düşünürse, sonunda o olur. Çünkü, herşey düşüncede, hayallerde ve rüyalarda başlar sonra gerçek olur.
*İnsan, verdiği ölçüde, hayattan geri alır. Siz zamanınızı verimli kullanma konusunda ona zaman ayırdığınız ölçüde onun meyvesini toplarsınız.
*İnsan, hayatının her anından hesap vereceğini unutmamalıdır.
*Alelade bir insan zamanını nasıl sarfedeceğini düşünür, akıllı insan nasıl tasarruf edeceğini...
*Vakit kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser.
*Kaybedilen bir saniyeyi dünyanın bütün hazineleri bile geri getiremez.
*Benim görevim zamanı, onun görevi beni öldürmektir. İki katil birbirinden çok hoşlanır.
*Zaman, ondan faydalanılabilecek kadar uzundur. Yeter ki bunun ölçüsünü bulalım ve çalışalım.
*İslam dünyasında yetişmiş birçok alimin zaman konusundaki sözleri,
*Akıllı ve tedbirli kimseler, yarına ulaşamayacağı düşüncesiyle, içinde bulundukları anı en iyi değerlendiren, bu yolda gayret sarfedenlerdir.
İNSANİ MÜNASEBETLERDE SAĞLIKLI VE DOĞRU İLETİŞİM
*İnsan kurduğu iletişimlerin ışığında kendini yeniden tanımlar.
*İnsanlar arası münasebetlerde kurulan iletişim veya diyaloğun biri muhteva diğeri de ilişki derecesi olmak üzere iki seviyesi vardır. İlişki derecesi muhtevanın çerçevesini oluşturur.
*İnsanlar hergün kurdukları yüzlerce münasebetler içerisinde kendi benliklerini tanımlarlar. Bu tanımlamaları ya kabullenme, ya reddetme ya da umursamama şeklinde olur.
*İnsanlarla diyalog kurarken bedenin duruşu, el ve yüz hareketleri çok önemli mesajlar ihtiva eder. İnsan vücudunun en dikkati çeken yeri, yüzü ve gözleridir.
*Gözün kendisi başlı başına bir mesaj kaynağıdır.
*El-kol hareketleri olarak jestler duyguların en güzel belirtileridir.
*Dokunma hissi bir insan için yeme içme kadar önemlidir.
*Sosyal ilişkilerimize de giysilerimiz önemli mesajlar taşır.
*İletişimde önemli olan bir nokta da söyleyiş tarzıdır.
*Sosyal münasebetlerin gerçekleştiği ortamın fiziki özellikleri de önemlidir. Örneğin bulunulan yerin fiziki konumu ve özellikleri, büyüklüğü, biçimi, rengi, aydınlatma derecesi, ısısı, sessizliği o mekanda vuku bulan iletişimi etkiler. Bazıları bunun farkında olmasa da kendileri bunlardan etkilenirler.
*İletişim ortamının önemli bir elementi olarak kültür de iletişimi etkiler.
*Psikolojik gürültüyü kişinin o mesele hakkındaki inançları, ön kabullenmeleri ve o an için sahip olduğu hissiyat oluşturabilir.
*Sağlıklı bir iletişimin gerçekleşmesi, alınan ve verilen mesajların ne derecede algılanabildiğine bağlıdır.
*Bu karmaşık kompleks işlemlerin ürünü olan iletişim, meselelerimizi çözdüğü kadar yeni problemlerde ortaya çıkarır. Bu ortaya çıkan problemler, ancak insanlar arasındaki anlayış, yorumlayış ve duyup hissediş farkının tabii ve kaçınılmaz olduğunu kabullenmeden doğan bir hoşgörü ve müsamaha atmosferinde büyük ölçüde çözülebilir.
*İletişim ve algılama insanın kendini tanımlamasına ve tanımasına yardım eder.
*İnsanın kendini ortaya koyduğu üç tane penceresi vardır. Bunlardan biri kendine ait tanıma penceresi, diğer ikisi de sosyal hayattaki görülme ve görünme pencereleridir.
*İnsanlar, kendilerini değerlendirme durumunda olan kimselere karşı (öğretmen, patron, müfettiş, imam vb.) maskelerini çok daha sık kullanırlar.
*Sosyal maskeler bizim başkaları tarafından kabul edilmemizi kolaylaştırdığı gibi, en azından reddedilme ihtimalini de azaltır.
*Sosyal maskelerimizi kullanarak yaptığımız iletişimlerdeki temel anlayış şudur:
‘Sana nasıl bir kişi olduğumu, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi olduğu gibi söylersem beni ya kabul etmez, benimle alay eder veya bana kızarsın’.
*Sosyal maskeleri kullanmamızın bir sebebi, insanın gelişigüzel herkese kendi iç dünyasını açmasının doğru ve sağlıklı bir davranış biçimi olmamasıdır. Dolayısıyla sosyal maskeler, insanlar arası diyaloğu kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir fonksiyon görürler.
*Sosyal maskeler kullanma ihtiyacı ayrıca kişiliğimiz ve benlik şuurumuz tehdid edildiğinde ortaya çıkar.
*Psikolojik savunma mekanizmaları:
1-Mantıklı gösterme
2-Telafi
3-Tepki oluşturma
4-Yansıtma
5-Özdeşim
6-Hayal kurma
7-Bastırma
8-Hissi soğukluk
9-Yer değiştirme
10-Karşı Saldırı
Sağlıklı iletişim, sosyal münasebetlerin ve davranışların olgunlaşmasıyla mümkündür.
*İnsanlar arası münasebetlerin tatmin edici bir çizgide gelişmesini engelleyen en önemli faktör, savunuculuktur.
*İlmin temelini ‘anlamak’ın oluşturduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
*Başarılı bir iletişim için, anlayabilmek için konuşulanları dinlemek gerekir.
*İnsanlar diyalog kurdukları kimselerle aralarında çıkan sürtüşmelerin yıkıcı tutum ve davranışlara yol açmaması için değişik davranışlara girerler. Bazıları
1-Kaçınmak,
2-Hasır altı etmek,
3-Suçlu hissettirmek,
4-Konuyu değiştirmek,
5-Eleştirmek,
6-Akıl okuyuculuk,
7-Tuzak kurmak,
8-İma etmek,
9-Bardağı taşırmak,
10-Tedirgin etmek,
11-Şakaya boğmak,
12-Yaraya dokunmak,
13-Değişmeye izin vermemek,
14-Yoksun bırakmak,
15-Yardımı esirgemek.
*Maddi ihtiyaçlarını üretemeyip sadece satın almak ona sahip olan insanlarda onları üreten toplumun kültür değerlerini benimsemeye başlar.
*Bir yabancı kültürü anlayıp değerlendirebilmek için ve diğer kültürlerden olan insanlarla doğru ve sağlıklı bir iletişim kurabilmek için:
Dil, din, tarih, coğrafya, iklim, fiziki şartlar, refah seviyesi, hükümet problemleri, insanların tutum ve davranışları, dış tesirlerin mahiyeti gibi faktörler dikkate alınmalıdır.
*Bütün sosyal hadiseler, kültürel yapı içinde analiz edilip değerlendirilmeli ve insani münasebetlerimiz de ona göre düzenlenmelidir.
BAŞARIYA GİDEN YOL
*Sevgililer gibi kaynaşıp bütünleşin ama, iş ve muamelelerinizde yabancı olma esasına göre davranın,
*Tecrübe, aklın hocası, düşüncenin de rehberidir.
*Çocuklarınızı bir sonraki çağa göre yetiştiriniz.
*Üç ayrı düşünme kabiliyeti:
1-Analitik düşünebilmek.
2-Sentez yönünde heptenci düşünebilmek.
3-Değerlendirip önemini ve değerini hesaplayabilmek.
*Karar vermede önsezimize güvenmek.
*Karar verirken alternatifleri zenginleştirmeliyiz.
*Karar vermede yenilik ve orijinalliğe önem vermeliyiz.
*Mucidlikte, yeni fikir ve şeylerin üretiminde kaliteyi, iyilik, doğruluk ve güzellik parametreleri belirler.
*Eğer biz karar verme özellikleri olan bir işte çalışmazsak, zihnimiz sağlığını kaybedebilir.
*Cehalet karanlığı, insanın, okumayı, öğrenmeyi, düşünmeyi, bıraktığı andan itibaren sarmaya başlar.
*Akılcı ve doğru karar verme, daima faydaya karşı zararı dengelemeyi, maliyet ve fayda analizi yapmayı gerektirir.
*İnsan hayatı, fayda ve riskleri dengeleyen birçok faktörün tesirleriyle şekillenir.
*Konu hakkında sahip olduğumuz tecrübe ve bilgi birikimimiz, farklı risklere karşı farklı tepkiler göstermemizi sağlar.
*Sonuçları oyunun kuralına göre değerlendirme, karar vermeye akıllı yaklaşımın temelini oluşturur.
*İhtimaller, akıllı insanın kararın yönlendiren trafik işaretleridir.
*Grup liderinin dikkatle üzerinde durması gereken Üç temel özellik:
1-Vazife
-Gaye
-Mesuliyet
-Hedef
-Program
-Çalışma Şartları
-Kaynaklar
-Otoriteler
-Ön eğitim
-Zaman önceliği
-Hedefe doğru ilerleme
-Alternatifim var mı?
-Kendini test etme
2-Ekibi Kurma
-Hedef
-Standartlar
-Güvenlik standartları
-Ekip büyüklüğü
-Ekibin üyeleri
-Ekibin ruhu
-Disiplin
-İstişare
-Bilgilendirme
-Grubu anlatma
-Destek
3-Bireyin olgunlaşması
-Hedef
-Motivasyon
-Katkı
-Sorumluluk
-Yetki
-Ön eğitim
-Başkalarını kabullenme
-İlerleme
-Performans
-Mükafat
-Vazife
-Şahsiyet
-Zaman ayırma
-Güvenlik
-Değerlendirme.
*Verimli çalışma Reçetesi
a- Muhtelif işler arasından seçim yapılmalı ve bütün enerjiyi bir noktada toplamalıdır.
b-Başarmanın mümkün olduğuna inanılmalıdır.
C-Bir çalışma disiplini olmalı.
d-Kişide çalışma disiplini ile birlikte hassasiyet ve duyarlılık da oluşmalıdır.
e-Büyük işler yapanların hepsi, zaman zaman bir köşeye çekilmesini bilen insanlardır.
*İnsanlara değer kazandıran önemli bir nokta da, onların problemlerine kadar hızlı şekilde doğru olarak çözebildikleri veya yığılan problemlere getirdikleri alternatif çözüm sayısıdır.
*Biz bir yandan üretimi, düzenliliği ve organizasyonları genişletip çoğaltırken, diğer yandan daha büyük bir hızla tüketimi arttırıyor ve sonuçta dünyamızın entropisinin artışını daha da hızlandırıyoruz.
*Gereksiz ve aşırı yüksek dozla alınan ve kullanılmayan bilgi kişiyi rahatsız eder.
*Bugün ne yazık ki ‘Hastalığın ne gibi bir hastası olduğunu bilmek, hastanın ne gibi bir hastalığı olduğunu bilmekten daha önemlidir’.
*Kendi kişiliğine saygı duymayan insanların kalp ve ciğer hastalıklarına yakalanma tehlikesinin daha fazla olduğu bulunmuştur.
*Kuruntu ve can sıkıntısı, tıpkı çiçek hastalığı veya AIDS gibi bulaşıcıdır.
*Sağlığımızın korunması için gerekli bütün ilaçlar vücut içerisinde üretilmektedir.
*En yüksek beden-zihin ve ruh sağlığına ulaşabilmek için geleceğe umut ve güvenle bakmamız gerekir.
*Çocuklarımıza verebileceğimiz en değerli armağan, ‘özgüven duygusu’dur.
*İnsanların kimliklerini, konumları ya da zenginlikleri değil, yaptıkları iş belirler.
*Hayatta başarısız ve mutsuz olmuş kimseler ‘Beş yıldızlı isteklerini, dört yıldızlı kabiliyetleriyle gerçekleştirmek isteyen kimselerdir.
*Hoşnutluğumuz, elimizdekilerle ne ölçüde yetinebildiğimize bağlıdır.
*Geçmişteki yanlışları unutunuz.
İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYAYI ANLAMA
*Sanayi Toplumlarının Karakteristik Özellikleri:
1-Standartlaştırma
2-Uzmanlaşma
3-Piyasa
4-Eş zamanlılık
5-Azamileştirmek
6-Maksimizasyon
*Sanayi Ötesi Toplumun Habercileri
1-Bilgi ve iletişim teknolojileri
2-Çeşitlilik ve esnek zaman
3-Merkeziyetçilikten, adem-i merkeziyetçiliğe geçiş
4-Piyasaya karşı piyasa ötesi
5-Çevreyi koruma
6-Teknolojilere karşı takınılan farklı tutumlar
7-Sosyalizm’in çöküşü
Bilgi Toplumunun Temel Sanayileri:
a-Bilgi ve haberleşme teknolojileri
b-Uzay teknolojileri
c-Denizlerin nimetlerini ve zenginliklerini değerlendiren teknolojiler.
d-Biyoteknoloji ve genetik mühendisliği
*Hayatta denge daha çok aranacaktır. Oyunla iş arasında, üretim-tüketim için üretim arasında, kafa işiyle el işi arasında, soyutla somut arasında öznelikle nesnellik arasında denge
*Güç Kaynakları
Şiddet, Servet, Bilgi
*En büyük güce sahip kimseler, bu şiddet-servet-bilgi kaynaklarının üçünü birden, zekice bir bağlantı içinde kullanabilenlerdir.
*Sahte bilgileri kitlelere aktarma taktikleri:
1-Noksan taktiği
2-Genellik taktiği
3-Zamanlama taktikleri
4-Damlatma taktiği
5-Deprem dalgası taktiği
6-Buhar taktiği
7-Geri tepme taktiği
8-Sunturlu yalan taktiği
9-Ters-yüz taktiği
*Gelecekte casuslar açısından üç büyük alan önem taşıyacaktır: Ekonomi teknoloji, ekoloji,
*Geçmişin, bugünün ve geleceğin toplumlarının tasviri.
| |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:41 am | |
| DOLU DOLU YAŞAMAK
Yazarı: Prof Dr. Özcan KÖKNEL
YAŞAMIN ANLAMI
Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir.
Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı ‘dolu dolu yaşamak’ olarak da dile getirdiklerini saptadım.
Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için...
* ‘O iş’ Bakış Açısında
İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir.
Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk ‘iyi yaşama’larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır.
* ‘An’ı Yaşamak Gerek
Yaşanılan an geri gelmeyecek; bügünler hiç ama hiç geri gelmeyecek; yaşam akıp gidiyor. Bu nedenle yaşadığı ana, zamana sıkı sıkıya sarılmak gerek. Bir bütün olarak...
*Yaşamı Sevme:
Bütün hazların temelinde yaşama sevinci yeter. İnsanlar yaşamdan zevk almak için, insanlara, nesnelere ilgi ve sevgi göstermeli, ufak ufak sevgi köprücükleri kurmalıdır. Bu köprücükler insanları dünyaya bağlayan büyük yaşama sevincini oluştururlar.
DUYA DUYA YAŞAMAK
*Önce Ses Vardı
İnsanın yaratılışından itibaren en soyut, en özlü anlatımı olan ses ve müzik, işlevlerinin çok ötesinde bir anlam yoğunluğu ve etki gücü taşır. Dinsel törenlerle başlayan müzik, kötü ruh ve cinlerden korunmada bazen bir ara unsur bazen sığınak noktası olmuştur. Şamanizm’deki Şaman’ların söylediği şeylerden, Bursa’lı Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ine kadar müzik ve ritmik sözler insanlara yaşama hissi vermiştir.
‘Daha dün annemizin kollarında yaşarken...’ diye söylediğimiz, söylendiği zaman çocukların hoşuna giden, onları birleştirip bütünleştiren, coşturan bu şarkı basit ama güzel bir örnektir.
‘Toplum Güven Üstüne Kurulmuştur’.
Kendisine güvenen kişi, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir, sağlıklı ilişkiler kurabilir. South’un dediği gibi ‘Toplum güven üstüne kurulmuştur’. Kendine güven duymanın neticesinde muvaffakiyetler olunca kişi toplumda saygınlık gereksinimini de bedensel ya da zihinsel gücüyle doyurmaya çalışır.
*Çağdaş Aşk Kavramı:
Çağımızda artık ölümsüz aşk öykülerinde olduğu gibi kavuşamamanın getirdiği trajik sonlu hikayeler yok. Aşka iki özgür insanın düşünsel, duygusal, Bedensel bütünleşmesi olarak bakan görüş çağımızda git gide egemen olmaktadır. İnsan ne kadar özgürleşmişse o kadar sınırsız, çıkarsız bir sevgiyle sevebilir; böylesi bir aşk ise insanı yüceltir, dünyayı güzelleştirir.
ÖZGÜRLÜK
*Uğrunda Devrimler Yapılan Değer
1789 Fransız Devrimi insanların eşit, kardeş ve özgür olduklarını kabul etmiş ve bunları doğal özgürlük olarak nitelemiştir; artık çağımızda özgürlük anlamlı ve dolu dolu yaşamın temel şartıdır:
*Özgürlüğün Toplumsal Sınırları
Ailenin genel tutumu, anne babanın ayrı ayrı tutumları; Çocuğun ve gencin kız ya da erkek oluşu; eğitim biçimi, gelenek, görenek, töre, dil, din, kamu düzen, egemen ideoloji gibi temel toplumsal yapılar göreli olarak önce çocuğun, gencin, daha sonra erişkin insanın davranışlarını, tutumların, eylemlerini etkiler.
Çocuklara ve gençlere, jean-Jacques Rousseau’nun ‘Emile’ adlı kitabında yazdığı gibi alabildiğine özgür ve özerk davranma olanağı tanınmak da insanın toplumsallaşmasını başkalarıyla bağlantı kurmasını engelleyebilir.
*Evlilik: Özgürlükten Gönüllü Özveri
Kişisel özgürlüklerin beraberlik adına gönüllü olarak kısıtlandığı, ama mutluluğun temel kaynaklarından biri olan toplumsal kurum, aile ve evlilik yaşamıdır. Ailesiyle birlikte, eşiyle evinde mutlu olan insan yaşamın en önemli ve temel haz, mutluluk kaynağını ele geçirmiş demektir.
Evlililikten önceleri ‘Ben’ ve ‘Sen’ yerine, evlilikte ‘Biz’ yaşantısı ortaya çıkar. Biz yaşantısı gücünü eşlerin kişiliğinden alan grup olgusudur.
TANRIYA BAŞKALDIRANLAR YA DA SIĞINANLAR
Bu bölümde yazar dinle alakalı konuları hatalı ve sübjektif yansıtmıştır.
İnsanın Tanrının buyruğuna, düzenine dengesine karşı çıkarak mutluluk arayışı (!) Adem ile Havva’nın öyküsüyle başlar.
İlla insanlar günlük yaşantıda önemli rolü ve yeri olan, gözle görülmeyen, gizli bir güç olan büyüden sakınıp korunmak için ‘tabu’lar geliştirmişlerdir.
Dinlerin genel özelliği insanları tanrının bayraklarına uydurmak için Cennet’le sevindirme Cehennem’le korkutma olmuştur.
*Tanrı’yı ve Gerçeği Kendi Yalnızlığında Aramak
İnsanın Tanrı’yı, gerçeği kendi iç dünyasında arayışından, bireysel yalnızlığın gücünden yola çıkarak bulan gizemcilik-tasavvuf, sonunda evrenselliğe ulaşmakta, hazzı mutluluğu burada bulmaktadır.
YAŞAMIN AMAÇ VE ANLAMINI ARAYIŞ
*Mutluluğa Erişmenin Tek Yolu Erdemdir
Bütün insanlar, sürekli olarak en yüksek iyiye ulaşmaya ve bunu elinde tutmaya çalışır. Bilginin amacı bunu sağlamaktır. Bunu sağlamayan bilginin değeri yoktur.
Mutluluğa erişmenin tek yolu erdemdir. Her insan kendi erdemini yaratır. Her insanın kendi kişiliğine uyan amaçları vardır. Bunlara ulaşırsa mutlu olur, iyi yaşar.
Mutluluk, acının yokluğudur.
DOLU DOLU YAŞAMANIN BİREYSEL TEMELLERİ
İnsanın yaşamından haz duyması için önce normal ve sağlıklı olmalıdır. Geleneksel tip ve ruh hastalıkları açısında uyum sağlama yeteneği bulunan insanın yapısal ve işlevsel durumu normal, sağlıklı kabul edilir.
Yaşamdan zevk almak insanın mizacına da bağlıdır. Neşe, sevinç ve umudun hakim olduğu insanlar, yaşamdan daha çok haz duyarlar.
*Sürekli Neşe Ya da Keder Ruhsal Bozukluklar.
İki başlık altında toplarsak;
1-Mani: Sürekli haz duyan, mutlu olan, aşırı neşe, sevinç duyan, çok konuşan kendini akıllı, zeki, güçlü, güzel, büyük ve üstün gören ruhsal bozukluk.
2-Depresyon: Mutsuzluk, ilgisizlik, karamsarlık, kötümserlik, isteksizlik hali.
*Ruhsal-Cinsel Gelişme Engellenirse
Ruhsal-cinsel gelişmeyi engelleyen, saplantı ve takıntılı bir kişilik yapısının oluşmasında rol oynayan temel etken aile içindeki olumsuz iletişim biçimidir. Aile içindeki ilgisizlik, iletişimsizlik, parçalanmış aile, annenin olmaması ya da annenin kişiliğinin belirsiz ve silik olması olumsuz etkenlerin başında yer alır.
Sürekli olarak annesi ve babası tarafından cezalandırılan, bu nedenle özür dilemek zorunda kalan çocukta güven duygusunu geliştirmez. Anne ve babaya karşı aşırı kızgınlık doğar. Bu duygular suçluluk düşüncelerini geliştirir. Annesi, babası ve çevresinden sürekli övgü alan, şımartılan çocukta ise aşırı güven oluşur. Bu durum, özsever doyuma dayalı benlik yapısına yol açar. Bu tip benlik yapısının beklentileri aşırı olduğundan düş kırıklıkları da sık görülür. Her düş kırıklığı insanın güven duygusunda azalma yapar.
DOLU DOLU YAŞAMAK İÇİN OLANAKLARIMIZ, SIĞINAKLARIMIZ
Yaşam Bir Maratondur
İnsan doğumdan ölüme kadar hep bir mücadele içindedir. Küçük bir bebek ilgi ve sevgi çekmek için kardeşleriyle yarışır. İlkokula giden bir çocuk okulda hocasının gözüne girmek için yarışır, öğrenim hayatı boyunca sınavlarda arkadaşlarıyla yarışır, bir kızı elde etmek için arkadaşlarıyla yarışır, daha çok zengin olmak için iş arkadaşlarıyla yarışır.
Şans Oyunları ve Paraya Düşkünlük
Şans oyunları ‘Ya kazanırsam’ düşüncesinin verdiği umutlarla günlük yaşadığımız kederleri, kaygıları unutma ve hayal dünyasında gezintiye çıkarmak için bir kaçış yoludur.
Para, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanında insanların eksik yönlerini kapatma bahanesidir. Küçüklüğünde ezilmiş bir insan erişkinliğinde bunu para kazanma da hırs göstererek kapatmaya çalışır, ve her zaman her daha fazla, fazla, fazla...
2000’li YILLARA DOĞRU
Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru
Yeni bir uluslarüstü hukuk doğacak ‘insan hakları’ yeni anlayışının egemen olduğu bir düzene doğru geçilmeye başlanacaktır.
2000’li yılların ilk 20 yılından sonra insanların ilgi, sevgi, güven özgürlük, özerklik, saygınlık, yaratma, üretme, kendini gerçekleştirme arayışları; etkilerin tepkilerin oluşturduğu birleşme bütünleşme içinde, bireysel ve toplumsal sınırları belirgin yeni amaçlar, beklentiler, değerler, duygular, düşünceler ilkeler, kurallar oluşturacağını öngörüyoruz.
Aile ve toplumdaki olumsuz gelişmeler nedeniyle 2000’li yılların ilk on beş yirmi yılında günümüz gençleri ve bunların yarattığı sorunların artıp yayılacağı, ancak zaman içinde aile ve toplumda bunlara çözüm getirecek yolların, yöntemlerin bulunacağı söylenebilir.
Gelecekte sayılan, sayılamayan birçok nedenle bağlı olarak çocuğun ve gencin aile ve toplumla ilişkilerinde köklü değişmeler olacak. Ortak yaşayan ailelerin dışında kalanlar ailelerle toplumun ortak amaçlarını ve ilkelerini çocuğa ve gence aktarmada zorluk çekeceklerdir. | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:50 am | |
| ETKİLİ HATIRLAMA TEKNİKLERİ Yazar : Donald A.LAİRD-Eleanor C.LAİRD Yayınevi : İlgi Yayınları Baskı : İstanbul / 1989 / 199 shf. BÖLÜM 1 - Dört genel kural : İnsanın aklından dakikada 8 ila 12 arasında düşünce geçtiğini ileri süren David c.Mcclelland’ın tezi göz önüne alındığında; Hatırlamanın önemi günlük iş hayatımızda apaçık görülür. Yaşanan deneyimler taşıdığı anlam ve önemin hatırlanması hayatın daha az acılı ve daha az hatalı geçmesini sağlar. Hatırlamanın önemli olduğu durumları göz önünde bulundurursak; i-Matematiksel işlemlerde ii-Önemli adreslerde iii-Önemli randevularda iv-Doğum günleri ve yıldönümlerinde v-Gidilmesi gereken yerlerde vi-Verilen talimatları hatırlamada vii-Kişi adları ve yüzleri viii-Şiir ezberlemek ......vb. Dünyadaki mevcud insan hatırlaması üzerine olaylardan bahsediliyor. Örneğin; Lonnie duyduğu ismi ve gördüğü insanları nutmadığını buna karşın düşünme özürlü bir insan olduğundan, hafıza konusunda iyi bir eğitici olan Weld’in ayı ve günü zorlukla hatırlayabildiğini, hatta kış mı yoksa yaz mı olduğunu ancak pencereden bakarak söylediğinden bahsedilir. İyi bir etkin hatırlama için 4 Altın kuralı bütün yeteneklerin ortaya çıkabilmesi için bilinçli olarak uygulamıştır. Bu kurallar;
1-Zamanın da ve doğru hatırlamak için, hatırlamaya gayret gösterin. Bunu için beyninizi hazırlayın ve istekli olun.
2-Hatırlamanız gereken şeylere etkin olarak tepki gösterin! Tüm duygularınızı ona yöneltin. Ona bakın, onu dinleyin, onu konuşun.
3-Önemli anlarda belleğini tazeleyin ve onun kusursuz olarak çalışmasını sağlayın 4-Düşüncelerinizi önceden derlediğiniz bilgiler üzerinde yoğunlaştırın BÖLÜM 2 - Beşinci mantık kuralı: Bu önceki 4 temel kural İnsan zekasının ne kadar deha olursa olsun bazı önemli noktaları unuttuğu görülmüş. Pırıl pırıl bir zekaya sahip birinin bile unuttukları hatırladıklarından daha çoktur. Daha iyi hatırlamanın en emin yolu önemli şeyleri bir yere yazarak gerçekleştirilir. Bu yüzden beşinci ve son derece elverişli yolu : Not almak!
Şu an dünya çapında ün yapmış kişilerin hayatlarına bakıldığın da daima yanların da bir not defterlerinin bulunduğu ve gerçeklerin saptırılmasına engel oldukları görülmüştür. Nitekim Dünya çapında ünlü ve üretken bilim adamı Baron Von Humboldt; Not tutmayan insanların, kendilerinin doğal insanlık tanımından uzaklaştıklarını ve bazı şeylerin en sağlıklı bellekten dahi yok olacağını bu nedenle ileride kullanılacak bilgilerin saklamanın doğru olduğu kanaatindeydi. Bu nedenle iki yol vardır;
a-)Sistematik bir şekilde Not almak b-)Kısa alınan notların devamlı düzenlenmesi. Dr. A. T. Wolford İnsan yaşlandıkça not almanın gereğini savunarak “Belleğinizi zorlayacağınıza Not alın”tavsiyesinde bulunmuştur. Günlük işler, yazılı oldukları veya karşımıza çıktıkları an çözümlenebilecek konulardır. Bu mantık kuralını izleyen, işini bilen üst düzey yöneticiler, birlikte çalıştıkları kişinin masasında bir ajandanın bulunmasını şart koşarlar. Bir ajanda ve önemli konuları toplayacağınız bir ajanda kullanın. Not alacağınız anda ajandanız yoksa bir kağıda yazarak not alın. Günlük işleriniz dışında yapacağınız etkinlikleri not edin (Gidilmesi gereken yerler, Yollanacak mesajlar, telefonlar, kişiler vb..).Uzun vadede kullanılacak notlar hazırlayın (Anlaşmalar, sözler, kayıtlar, konuşmalar vb..). Ezberlemeye yardımcı olmak amacıyla küçük hatırlamalar kullanın (formül, fiyatlar, oranlar, teknik terimler ve isimler gibi).Kağıt harcamaktan kaçınmayın ve not aldığınız zaman kısaltmalar kullanmayın. Örneğin; İ.’yi ara sonra baktığınızda İhsan olabilir, İsmet olabilir, İski olabilir, İlkay olabilir, bu nedenle dikkat etmek gerekir.
BÖLÜM 3 - Sayıları hatırlanması bazı önemli noktaları aydınlatır:
Sürekli çalışıldığı zaman insan da sayıları hafıza tutma oranı fazlalaşır ve yetenek artar. İnsan kendini zorlarsa çok yararlı şeyler elde eder .Sekiz haneli bir sayıyı kişisel farklılık gözetmek sizin her insan hatırlar. Sözgelimi kadınlar, genelde sayıları hatırlamada erkeklerden farklı olmalarına rağmen sözcük hatırlamada onlardan üstündür.
Churcill’in korumalarından biri onu belleğinin sayı tutmada zayıf olduğunu hatta takma dişlerini dahi unuttuğunu fakat anlamları hatırlamada bir deha olduğundan bahsetmektedir.
Sayıları hatırlamada gruplama işimizi kolaylaştırır. Örneğin insan beyninin üçerli gruplamaları daha iyi hatırladığını, Gruplamanın hatırlanması gereken çok uzun dizileri kolay ve küçük dizinlere ayırdığı için hem uzun süreli hemde yararlı bir yardımcıdır. Birkaç kural uygulandığında insan çok şey kazanabilir. Böylece tarihleri, sayıları, ve kelimeleri uzun vadede ezberlenebilir. Dr. Woodrow hatırlamaya yardımcı kurallarla ilgili Kısa açıklama vermiştir;
-Ritm ve kavramlarını kullanın.
-Hatırlayabileceğinizden emin olun
-Bölümler halinde değil bir bütün olarak gayret edin
-Hatırlamanız gerekeni dikkatinizin odak noktasında toplayın
-Daha önceki hatırladıklarınızla ilişki kurun .Bellek, sahip olduğunuz deneyimlerinizi aklınızda tutabilme ve gerektiğinde hatırlayarak ortaya çıkarabilme yeteneğidir. Hatırlamak belirli bir madde veya kafamızın içindeki somut bir yer değildir. Hatırlamak işlevini eğer yerine getirebilirsek daha iyi bir şekilde işlevini yerine getiren bir dizi işlemdir.
1.Kural
Zamanın da ve doğru hatırlamak için, hatırlamaya gayret gösterin. Bunu için beyninizi hazırlayın ve istekli olun
BÖLÜM 4 - Zihninizi hatırlamaya yöneltin:
Hatırlama kendiğilinden gerçekleşmez. İnsanlar hatırlamanın yetersizliğine ilişkin verilen örnekte hatırlayabileceklerinden son derece emin oldukları için olayın gerçekleşmesine bel bağlanmaz. Bir sekreterin büroyu soymaya giren hırsızı 20dk. sonra hatırlayamaması, yine faturaları gönderdiği halde hatırlayamaması, bunları etkin bir şekilde zihnine kaydetmediği için buna hafıza zayıflığı da denir. Eğer kişi etkin şekilde gayret ederse hatırlama o kadar kolay olur. İnsanlardan bir hikayedeki geçen kelimeleri saymaları istenir fakat sonunda hatırladıkları kelimeler, er sorulur en fazla 7 tane olduğu görülür. Başka bir guruba hikayeyi anlatılması için dinlenilmesi istenir bu sefer 7 kat fazla çıkar.
Unutmama konusunda bugüne dek ortaya atılan görüşlerden en önemlisi hatırlamaya çaba göstermektir. Öğrenciler sınav için çalıştıkları bir dersi iki gün sonra sorulduğunda hatırlamadıkları tespit edilmiştir. Eğer bellekteki bilginin kalıcı olmasını istiyorsak; onu uzun süre hatırlamayı amaç edinerek ezberlenmeli.
İşe yeni alınan iki işçiye birisine hiç bir şey söylenmeden, birine hayati önemi olduğu söylenen Güvenlik kuralları verilir. İlk işçi çok hata yaparken ikinci işçi işin bilincinde olduğu için kurallara harfiyen uyar. Burdan hatırlanacak işe önemle üzerinde durulmalı.
Birey bir şeyin amaçlı ve bilinçli yönlendirme veya kendini hazırlama sayesinde, hazırlamak istediği konular üzerinde kendini aşırı yorarak bunalıma girmekten kurtulmuş olur. Hatırlama işlemine zamanında başlanmadıkça pek yararı yoktur. Bu nedenlerle insan belirli evrelerden geçer;
-Okuyarak, İzleyerek, ad vererek yada talimatla deneyimi kaydedin. Böylece sinir sisteminde belirli bir izin veya izlenimin belirlenmesini sağlayın.
-Olayın hasıl ettiği izlenimi kısa ve uzun bir zaman için akılda tutun.
-İleride gerektiğinde kullanabilmek için hasıl etti izlenimleri yeniden canlandırarak onu bir kez daha hatırlayın.
-Hatırladığınız deneyimin üstünüzde çok büyük bir etkisi olduğunu kabul edin. Hatırlamaya değer olan şeyleri hatırlamaya değer verin.
BÖLÜM 5 - Hatırlamayı amaçlı bir şekle sokacak dürtüler
nasıl oluşur?
Unuttuğumuz için şikayet etmemeliyiz aslında birçok şeyi hatırlarız. Aklımıza gelen yaklaşık 10.000 düşüncenin hepsini hatırlamaya çalışsa idik kafamız nedenli dolu ve karmaşık olacağı aşikardır.”Güçlü Bellek “ aranılan bir nitelik değildir. En çok istenilen belleğin yönetilmesidir.
Hedef belleğin yönetilmesine faydalı olur. Güdüler hatırlamak için amaçtır. İnsan eğer bir güdüsü varsa belleğini çok kolay yönetir. Doğru amaçları bulup ortaya çıkardığımız zaman, hatırlamayı harekete geçirecek olan dürtü de güçlü olur. Hedeflerinizi kendiniz belirleyin. Normal liselerde okuyan talebelere nazaran teknik ve endüstri meslek liselerinde okuyan Talebelerin daha başarılı oldukları, bunlarınsa hedeflerini kendileri belirledikleri için başarılı oldukları gözlenmiştir. Kendi hedeflerine gidenlerin genellikle emeklerinin karşılığını aldıkları görülür. Lise mezunları gibi bir çok yetişkin hatırlamayı amaçlı kılacak hedefleri olmadığı için başarı güdüleri zayıftır. Bu nedenle başarıyı arttırmak için ;
1-Kendiniz için yeni yeni hedefler bulun
2-Diğerlerinin de bir hedef edinmesi için, mevcut hedefleri kabullendirmek yerine yol gösterin.
Hedeflerin açık ve kesin olmasın isteyin. mesela “dizel motor işine giriyorum” ve “Kendi işimi kurmaya çalışıyorum” bu iki cümleden hedef kritiği yapılabilir. Belirlediğiniz bu hedeflere imkanlarınız elverdiği ölçüde ulaşmaya çalışın. Uzun vadeli ileriye dönük hedefler, doğal olarak cazip ve gerçekleşmesi istenilen hedeflerdir. Uzun vadedeki hedefleri nasıl kısa vadeli hedeflere dönüştürüldüğünü Muhasebecilik ve Yabancı dil öğreniminde gördük.
Sürekli olabilecek hedefler bulun. Sürekli olan hedefler, hatırlamayı amaçlara daha bağlı hale sokar. Ayrıca sürekli hedefler, hatırlamada ilerleme sağlar.
Yeni bir yere taşınırken; ABD nüfusunu 1/5 her yıl taşınır kişi, yer, iş adresleri değişi ve yeni kimliklerle karşılaşır ve ne yapacağını bilmez hale gelir. sıkıntıya düşer fakat 5 yıl sonra alışarak rahatlar. Kişi sorunlarını en yakın çevrelerinden başlayarak çemberi büyültecek şekilde etrafına davranırsa daha başarılı olur. Amaçlı hatırlama sayesinde, yeni çevrenizde sanki yıllardan beri oturuyormuş gibi rahatlayacağınıza hiç kuşkunuz olmasın.
Yeni bir işe girdiğiniz de yine karışılaşacağınız yeni kurallar yüzlerce yüz, yeni ortam, farklı iş, insanların rekabet hissi, araç ve gereçlerin durumu ve yeri, fabrika girdisi çıktısı, yeni işçiyi bekleyen sorunlardır. Öğrenmeyi oluruna bırakma zayıflığı, uyum sağlama dönemini her şeyden fazla etkiler.
Anlama yeteneğinizi şöyle kolaylaştırabilirsiniz;
-Hedefleri adım adım belirlemek
-Zamanla kendi işinizi, sonrada tüm işi bütün haline getirerek
2.Kural
-Hatırlamanız gereken şeylere etkin olarak tepki gösterin! Tüm duygularınızı ona yöneltin. Ona bakın, onu dinleyin, onu konuşun
BÖLÜM 6 - İlgi göstermeniz hatırlamanıza yardımcı olabilir:
Tepki güçlü hatırlama sağlar. Çevremizdeki olaylara etkin biçimde ilgi göstermediğimizden dolayı etrafımızdaki olayları pek hatırlamayız. Eğer bazen gerektiği gibi ilgi gösterilmezse hatırlama yeteneği tamamen ortadan kalkar, hatta bu durum yaşayışımızda dahi değişikliklere neden olur. Yeterli tepki gösterme, sinir sisteminde hasıl etme açısında son derece yararlıdır. Beyin dalgaları beynin tepki göstermesine ilişkin geçerli bilgilerin kazanılmasında çok önemlidir.
-Derin uyku zamanın da beyin dalgaları en düşük düzeydedir.
-Uykuya dalmak üzere iken derin uyku dalgasındaki gibi yavaş değildir.
-Gözler kapalı düşüncelerden arınmış, ama uyanık ve gevşemiş bir durumunda yatarken dalgalar biraz daha fazladır.
-Yukarıda anlatıldığı gibi gevşemiş bir durumda yatarken gözlerinizi açarak herhangi bir şeye bakın. Yeniden tepki gösterme durumuna geçtiğinizi hissedeceksiniz. Beyin dalgaların boyu gün boyu değişir. Bölünemeyecek kadar küçük olan voltajları ile genel durumları da değişir. Olaylar karşısında ki tavrımızı değiştirdikçe beyin dalgalarımızda değişime uğrayacağını söylemek doğru olur.
Birey, olaylar karşısında daha etkin tepkide bulunmak ve olaylar yönetmek için yaşamını düzenleme şansına sahiptir. Eleştiri beyin faaliyetini yavaşlatmaktadır. 50 kadın ve erkeğe çevirmeleri için basit cümleler verildi. Çeviri işlemi devam ederken eleştirilere tabii tutuldular ve hepsinin hızını ortalama % 8 azalttı.
BÖLÜM 7 - Daha iyi Hatırlamamıza yardımcı olacak ısınma yolları
Düşünme ve hatırlama da etkin olmak isteniyorsa, zihinsel eylemlerle birlikte, sinir kanal ve merkezlerinin de yeter düzeye ulaşması gerekmektedir. Sizde, daha önce düşünmediğiniz bir konu üzerinde karara varmak için, düşüncelerinizi konu üzerinde yoğunlaştırarak, birkaç dakikanızı bu işleme ayırmalısınız. Isınmayı mümkün olduğu kadar, konuyla doğrudan ilgili bir ilgili alanda gerçekleştirin. Isınmaya gereksinim, hayatın verimli çağları sona erdikten sonra daha da artar.
İnsanlar sabah kalktıktan ancak 1 saat sonra olaylara tepkide bulunabilirler. Yataktan kalkar kalkmaz, kahvaltı yapmak, giyinmek, diş fırçalamak, gibi alışkanlıkları farkında olmaksızın yaparız. Sabah sabah, günün ilk ışıklarında yapılan bazı toplantılarda bazı sakıncalar vardır. Toplantıya katılanların çoğu henüz ısınmış olmadıkları gibi, daha sabah mahmurluğunu da üzerlerinden atamamışlardır. Bu yüzden kafaları bir saat sonra hazırlanmaları gerekli raporun ana noktaları üstünde toplayacak güçte değildir. En parlak fikirlerse, kafalarına toplantı bittikten sonra doluşuverir. Hastalık hatırlamayı olumsuz etkilemektedir. Yorgunluk ta tepki gösterme düzeyini azaltır. Uykusuzluk tepki düzeyini azalttığı gibi hatırlama düzeyini de düşürür. Az miktarda alınan alkol dahi hatırlama düzeyini azaltır ve hafıza alanını azaltır. Yine bireyin yaşı ne olursa olsun B vitamini eksikliği tepki düzeyini azaltır.
3.Kural
Önemli anlarda belleğini tazeleyin ve onun kusursuz olarak çalışmasını sağlayın
Gazete okunurken okunanların okunulanların hatırlanmasının özel bir dikkat gösterilmediği için unutulanlar akılda kalanlarda çok daha fazladır. Bu unutkanlığın ilk nedeni her şeyden önce anlam hatırlamaya çalışmamız olmamızdır.
İlk bir iki gün unutma oranı en üst düzeydedir. ilk iki günü izleyen iki hafta için de ise bu kötü durum sürer. Ama hemen pes etmeyin bu iki hafta en kötüsüdür. İki haftadan sonra hatırlananların daha çok uzun süre hatırda kalıcı olma şansı vardır. Üzerinden iki hafta geçmeden eski bilgilerinizi yenileyin .Unutmayı engellediğinizi göreceksiniz.
En iyi biçimde düzenlenmiş bellekte bile hatırlamaya ısınma zaman alır. Hatırlamak istediğiniz bir konu üzerinde zihninizi tazelemek için bilgilerinizi tekrarlayın ve yoğun düşünün
Kendinize sürekli olarak düşünceyi zorlayıcı soruları sormalısınız. Bu soruları kendi yorumunuzla yanıtlarken okumaya bir süre ara vermelisiniz | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:53 am | |
| ETKİLİ KONUŞMANIN ÇABUK VE KOLAY YOLU
Yazar : Dale CARNEGIE
Yayınevi : Sistem Yayıncılık
BİRİNCİ KISIM: TEMEL BECERİLER EDİNMEK
“Ayağa kalkıp konuşamaya çağrıldığım zaman; öylesine çekingen, öylesine korkmuş oluyorum ki saydam düşünemiyorum; yoğunlaşamıyorum, ne söyleyeceğimi unutuyorum.” Bu sözler tanıdık değil mi? Bu kitap yukarıda ki sorunların üstesinden etmeniz için hazırlandı. Size bu kısımda dört yararlı noktadan bahsedilecek.
A) Başkalarının Deneyiminden Yararlanmak
Merhum David M. Goodrich, Goodrich Company’ nin yönetim kurulu başkanı, bir gün iş yerime geldi. Hayatı boyunca katıldığı toplantılarda korkmadan bir konuşma yapamadığından bahsetti. Gelme sebebini de şöyle açıkladı; benim özel hesaplarımı tutan bir muhasebecim var, her sabah büromdan geçerken boynunu yere eğer tek kelime söylemden geçerdi. Şimdi omuzları dik, güleryüzlü ve selam vererek geçiyor. Öğrendim ki değişikliğinin sebebi sizin kursunuza gitmesiymiş, onun için buradayım. Mr. David üç aylık kurs sonrası bir toplantıda üç bin kişinin önünde teklemeden onbir dakika konuşabildi.
B) Amacınız Sizden Önce Gelsin
Hemen her konuda, sizi, konuya tutkunuz kurtaracaktır. Bir konuda kaygılıysanız ona ulaşırsınız. Şimdi, dinleyicilerin konuşmak için sizi çağırdığını düşünün. Kendinizi güvenle öne çıkarken görün, siz başlarken oda üzerine çöken sessizliği dinleyin. Anlatırken seyircinin sizi dikkatle dinlediğini duyumsayın. Toplantı bittiği zaman dinleyicilerden kimilerinin kutlamalarına ve taktir sözcüklerini duyun. İnanın bana, bu, kendi içinde büyüleyicidir ve asla unutulamayan bir coşkudur.
C) Aklınızı Başarıya Verin
Julius Sezar, Gal’den Manş’a yelkenlileriyle geçip lejyonlarını şimdiki İngiltere’ye çıkardığı zaman başarısını garantiye almak için savaşçılarını Dover’ in kalker uçurumları kenarında durdurduğu; ve onlar altmış metre aşağıdaki dalgalara bakarken kızıl yangın alevlerine gemilerini bitirdiğini gördüler. Böylece onlara kalan; ilerlemek fethetmek ve başarmaktı. Bu ölümsüz Sezar’ın ruhuydu. Dinleyici korkunuzu yenmek için yola çıktığınızda sizinkiler de neden öyle olmasınlar ? Olumsuz düşüncelerinizin her parçasını ateşe verin ve kendinizi başarmaya kilitleyin.
D) Her Fırsatta Pratik Yapın
Konuşma fırsatı her yerde vardır. Örgütlere konuşma gerekseyeceğiniz görevlere gönüllü olur. Yalnızca bir öneriyi desteklemek için de olsa halk toplantılarında ayağa kalkıp fikrinizi savunun. Konuşma, konuşma ve yine konuşma yapmadan, nasıl bir ilerleme yapacağınızı bilemezsiniz. Bernard Shaw Güzel konuşmayı paten öğretmeye benzetmiştir. Defalarca budala durumuna düştükten sonra ayağa kalkıp tekrar denemek işin sırrıdır
İKİNCİ KISIM ÖZGÜVENİ GELİŞTİRMEK
A) Topluluk İçinde Konuşma Korkusu Üzerine Gerçekleri Öğrenin
Topluluk içinde konuşma korkunuzda tek olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın. Bir anda gelen korkunun belli bir bölümü faydalıdır. Bir çok profesyonel konuşmacı, bir anda gelen korkuyu hiçbir zaman yitirmedikleri konusunda bana güvence vermişti. Toplum içinde konuşma korkumuzun başlıca nedeni, yalnızca alışık olmamamızdandır.
B)Özel Olarak Hazırlanma
“Kusursuz hazırlık” derken konuşmanızı ezberlemeyi kastetmiyoruz. Konuşmamızı kelime kelime ezberlersek, dinleyicilerimizle karşılaştığımız zaman belki de unutacağız
Unutmasak bile ezberlenmiş bir konuşmayı belki de mekanik bir biçimde sunacağız. Çünkü yüreğimizden değil belleğimizden konuşmuş olacağız. Ayrıca düşüncelerimizi önceden derleyip toparlamamız, onlar hakkında olgunlaşıncaya kadar düşünmeliyiz. Konuşmamızı düzene soktuktan sonra ilk önce arkadaşlarımıza ve etrafımızdakilere yinelememiz bizi acemilikten kurtarır.
C) Kendinize Güvenin
Kendinizi konunuzun önemine inandırmalısınız. Konuşmanızı yaparken dikkatinizi altüst edebilecek olumsuz uyarılardan uzak tutun. Örneğin dilbilgisi yanlışları yaptığınızı ya da ortasında bir yerdeyken birdenbire konuşmanızın sonuna geldiğinizi düşünmek, güveni başlamadan yok edebilecek bir yanılsamadır. Öteki konuşmacıların ne dediklerine yoğunlaşın, dikkatinizi onlara verin anlık korkunun işlemesine olanak vermeyin. Kendinize konuşma kararlılığı verin ve bu konuşmayı yapmak için dinleyicilerden daha nitelikli olduğunuzu düşünün. Kendinizi en yüksek noktanıza çıkarın, dosdoğru dinleyicinizin gözlerine bakın ve her biri size borçluymuş gibi güvenle konuşmaya başlayın.
ÜÇÜNCÜ KISIM KOLAY VE ETKİLİ YOLDAN ETKİLİ KONUŞMAK
A) Baştan Sona Deneyim Ya Da İncelemeden Söz Etmeyi Hak Ettiğiniz Konuda Konuşun
Yaşamın onlara öğrettikleri konusunda konuşan konuşmacılar dinleyicilerinin dikkatini sürdürmekte asla başarısız olmazlar. Onlar haberlere susamışlardır onlara baş yazı vermek, havada uçan terimlerle bahsetmek sıkıcı olur. Örneğin özgürlük uğrunda savaşılacak kadar kutsal bir şey midir?Bunu anlatırken felsefi ilkelerin yerine canlı hikayeler -mümkünse bizim yaşadıklarımız-kullanılmalıdır. Konuşmalarınızda konularınızı tabanınızdan seçmeye gayret edin. Gençlik yıllarınız, hobileriniz, ilerlemek için gayretleriniz özel bilgi alanlarınız her zaman dinleyici bulacak konulardır.
B)Konunuz Hakkında Coşkulu Olun
Burada, topluluk içinde tartışılacak nitelikte olduğunuz sandığınız konuların uygunluğunu saptayacak bir soru var: Eğer biri kalkar bakış açınızın yanlış olduğunu söylerse, konuşmayı savunma konumu içinde aynı içtenlikle sürdürebilir misiniz?Yapabilirim diyorsanız sizin için doğru konuyu seçmişsiniz demektir.
C)Konuşmanızı Dinleyicilerinizle Paylaşmaya İstekli Olun
Konuşma iyi hazırlanmış olabilir; konuşmacıyı coşturan bir konuda olabilir; ama tam başarı için başka bir etken, konuşmanın onun anlatım biçimiyle verilmiş olması lazım. O, dinleyicilerine söylediklerinin onlar için önemli olduğunu duyumsatmak zorundadır. Ünlü her halk konuşmacısında satıcılık, vaizlik vardır. Etkili konuşmacı kendine değil dinleyiciye odaklanmıştır. Konuşmasının başarılı yada başarısız olduğuna kendininkinde değil, onu dinleyenlerin yüreklerinde ve kafalarında karar vereceğini bilir
İKİNCİ BÖLÜM: KONUŞMA, KONUŞMACI ve DİNLEYİCİ
DÖRDÜNCÜ KISIM: KONUŞMAYA HAK KAZANMAK
A) Konunuzu Sınırlayın
Konunuzu bir kez seçince, atılacak ilk adım kapsamak istediğiniz alanı belirlemek ve sınırlarını hemen saptamaktır. Açık alanları kapsama yanlışına düşmeyin. Beş dakikadan az sürecek kısa bir konuşmada, bütün bekleyeceğimiz bir yada iki ana noktaya değinmektir. Otuz dakikanın üzerinde, daha uzun bir konuşmada, dört ya da beş ana düşünceden daha çoğunu kapsamayı deneyen az konuşmacı daha başarılı olur.
B) Yedek Gücünüzü Geliştirin
Yüzeyde seken bir konuşma yapmak olayların dibini kazan bir konuşma yapmaktan daha kolaydır. Ama kolayı alırsanız dinleyici üzerinde az etki bırakmış olursunuz. Konunuzu sınırladıktan sonraki adımınız konuyu daha iyi kavrayabilmek için kendinize sorular sormaktır.” Buna neden inanıyorum? Olay nasıl olmuştu?” gibi sorular dinleyicinizi dik oturtacak ve dikkatlerini toplayacaktır.
C) Konuşmanızı Açıklayıcı Örneklerle Donatın
Konuşmalarınızı insancıllaştırın. Başarıdan bahsedecekseniz soyut kavramları ağzınızda gevelemeyin. onlara sizin başardıklarınızdan bahsedin. İsim olarakta bahsedebilir ya da gerçek şahıslara isim takabilirsiniz Mr. James..vb. Ayrıntılarınızı atlamamaya çalışın ve ayrıntılarla ilgili yeterince bilgi verin. Yeterince bilgi verip vermediğinizi Ne zaman? Nasıl? Niçin? Nerede? ve Kim? sorularını sorarak öğrenebilirsiniz.
D)Tablolar Çizmenin Alışılmış Somut Sözcüklerini Kullanın
Dinlenmesi kolay olan konuşmacı, gözlerinizin önünde yüzen görünümler hazırlayan konuşmacıdır. Bulanık, basmakalıp renksiz simgeler dinleyiciyi uyuklamaya hazırlar. Atasözlerinin de görsel etkiye dayandığını hatırlatmakta fayda var. “Tilki gibi kurnaz”, “Taş gibi sert”
BEŞİNCİ KISIM: KONUŞMAYI DİNLEYİCİLERLE PAYLAŞMAK
A)Sizi Dinleyenlerin İlgi Duyduğu Terimlerle Konuşun
Kendinize, konunuzun, dinleyicilerinizin sorunlarını çözmekte ve amaçlarına erişmekte onlara yardımcı olacak hangi bilgileri içerdiğini sorun .Sonra onlara bunu göstermek için ilerleyin ve onların tam ilgisini kazanın. Bir muhasebeciyseniz ve “vergi vergi iadenizden elli doları nasıl kurtaracağınızı göstereceğim” gibi birşeyler söyleyerek başlarsanız ilgiyle dinleyecek dinleyiciler elde edeceğiniz kesindir.
B) Dürüst, İçten Değerlendirme Yapın
Dinleyiciler bireylerden olmuştur ve bireyler gibi hareket eder. Açıkça eleştirilen dinleyici bundan hoşlanmaz. Yaptıkları övgüye bir şeyi değerlendirdiğinizi gösterin ve yüreklerine girmek için bir pasaport kazanın. “Buradakiler şimdiye kadar seslendiğim dinleyicilerin en anlayışlısı” gibi cümleler dalkavukça olduğundan dinleyicide kızgınlık yaratır.
C)Kendinizi Dinleyiciyle Özdeşleştirin
Olabildiğince hızlı ilk cümlelerde, seslendiğiniz grupla dolaysız bir karşılıklı ilişki belirtin. Konuşması istenen kişi olmaktan kıvanç duyduğunuzu belirtin. Seyircilerle iletişim yollarını açmanın başka bir yoluda dinleyicilerinizden bir kaçının ismini bilin. Bu şekilde dinleyicilerle diyalog oluşturmuş olursunuz.
D)Dinleyicinizi Konuşmanıza Ortak Edin
Biraz gösteri yaparak her sözcük üzerinde durmasını sağlayabildiğiniz bir dinleyici oldumu hiç?Bir noktanın açıklanmasında seyirciden yardım isterseniz ilgide dikkate değer bir artış olacaktır. Dinleyici olduklarının farkına varılması dinleyenleri mutlu eder. Bunun içinde onlara soru sorulması en güzel yoldur.
E)Kendinizi Olduğunuzdan Aşağı Gösterin
Dinleyiciyi kendine düşman etmenin en iyi yolu, kendinizi onlardan üstün gördüğünüzü ortaya koymaktır. Öte yandan, alçak gönüllülük güven ve iyi niyet esinler sizi sevdirir. Özür diliyor gibi olmadan alçak gönüllü olabilirsiniz. Amerikan televizyon dünyasının ustası olan ED SULLIVAN kendini daima acemi gördüğü için uzun süre ayakta kalabilmiştir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: HAZIRLIKLI VE DOĞAÇTAN KONUŞMAK
ALTINCI KISIM: BİLGİ VERİCİ KONUŞMASI YAPMAK
A) Zamanınızı Düzenine Uydurmak İçin Konunuzu Sınırlayın
Ana konunuzu sıkı tutun. Konudan konuya atlamayın. Bir turiste yarım saat içinde İstanbul’u gezdirmek nasıl imkansızsa kısa zamanda da konunun tüm ayrıntılarını işlemek imkansızdır. Kısa zamanda yapılan geniş zamanlı konuşmalar bulanık, kabataslak ve utandırıcı olacaktır.
B) Düşüncelerinizi Zincirleme Düzeni
Hemen hemen bütün konular zamana, yere ya da özel sorunlara dayalı olarak mantıksal bir sıra kullanarak geliştirebilir. Bu sıralama örneğin, geçmek zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman altında düşünülebilir. Yer sıralamasında, düşüncenizin bir merkeze ve ondan dışa doğru gitmeye düzenlersiniz. Kimi konular zincirleme bir yapıya sahiptir. Devlet yönetiminin kademe kademe açıklanmasını gibi…
C) Amaçlarınızı Edindiğiniz Gibi Birer Birer Sıralayın
Konuşmanın dinleyicilerinizin akıllarında düzen içinde tutulmasının en yalın yollarından biri, yolda yürürken yaptığınız gibi önce bir noktayı ve sonra bir başkasını alarak planlı bir biçimde sürdürmektir. “ İlk amacım budur … ” “ Özel olarak …” “Daha sonra …” gibi kelimelerle konunuzu sıraya sokun
D) Alışılmışla Alışılmamışı Karşılaştırın
Kimi kez kendimizi, ne demek istediğinizi açıklamak için boş yere çabalar durumda bulursunuz. Ne yapmalı ? Onu dinleyicilerinizin kavradığı bir şeyle karşılaştırın. Örneğin katalizörü tanımlıyorsunuz. Kendisi değişmeden başka maddelerde değişikliklere neden olan bir maddedir. Bu çok yalın bir ifadedir. Ama başkalarını yumruklayan deviren dürtükleyen ve hiç kimseden bir fiske bile yemeyen bir küçük çocuk gibidir desek daha açık olur.
E) Görsel Yardımcılar Kullanın
Eski bir Japon atasözü der ki “Bir kez görmek yüz kez sözünü duymaktan iyidir”. Öyleyse Amaçlarınızın Açıkça resmetmek için düşüncelerinizi görselleştirin. Bir şekil kullanıyorsanız görmeye yeter büyüklükte olmalı. Bir yandan konuşuyor, bir yandan da şekil yapıyorsanız çiziminiz hızlı olmalı
YEDİNCİ KISIM: İNANDIRMAK İÇİN KONUŞMAK
A) Güveninizi Ona Yaraşarak Kazanın
Özellikle, konuşmamızın amacı inandırmaksa, düşüncelerimizin, içtenlikle inan - maktan gelen içsel bir sıcaklıkla ortaya çıkması gerekir. Başkalarını inandırmaktan önce kendimiz inanmış olmamız gerekir. Başka hiçbir nitelik bu temel niteliğin yerini alamaz.
B) Bir Evet Yanıtı Alın
Becerikli konuşmacı başlangıçta bir kaç evet yanıtı alır. Böylece dinleyicilerinin doğrulayıcı doğrultuda hareket etmelerini psikolojik olarak başlatır. Bu çok istene evet yanıtlarını alabilmek için önce ortak bir uyuşma tabanı bulmak lazımdır. Ne denli geniş ve acı ayrımlar bulunursa bulunsun her tartışmada konuşmacının herkesi üzerinde buluşmaya çağırabileceği ortak bir uzlaşma tabanı vardır.
C) Bulaşıcı Bir Coşkuyla Konuşun.
Dinleyicilerin akıllarında karşıt düşüncelerin doğması olasılığı, konuşmacı düşüncelerini duyarlı ve bulaşıcı coşkuyla sunduğu zaman çok daha azdır. duygular soğuk düşüncelerden çok daha güçlüdürler. Henry Ward Beecher “ Cemaat uyuyakaldığı zaman yapılacak tek birşey vardır; değneği sivri bir yer gösterici bulmak ve onunla vaizi dürtmesini sağlamak.” demiştir.
D) Dinleyicinize Sevgi Ve Saygı Gösterin
İnsan kişiliği sevgi ve saygıya dayanır. Her insan, içinde değerli, önemli, saygın olma duygusu taşır. Bunu yaralarsınız kişiyi sonsuza dek yitirirsiniz. O nedenle bir insanı sevip saydığınız zaman onun da sizi sevip saymasını sağlamış olursunuz
E) Dostça Başlayın
Onur insan doğasının özyapısal bir özelliği olduğu için bir kişinin onurunu karşımıza almak yerine yanınıza almak akıllıcadır. Bunun için düşündüğümüz şeyin karşıtımızın zaten inandığı birşeye çok benzediğini söyleyebiliriz. Böylece onun onurunu kırmadan fikrimizi kabul etmesini sağlayabiliriz. | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:54 am | |
| EVET DEDİRTME SANATI 1.BÖLÜM: DURUM ÜZERİNDE ÇEKİŞMEYİN Herhangi bir tartışma yöntemi, üç kritere göre değerlendirilebilir: Anlaşma olabilecekse bu akılcı bir anlaşma olmalıdır. Kullanılan yöntem verimli olmalıdır. Taraflar arasındaki ilişkileri iyiye götürmese bile hiç değilse zedelememelidir. Durum üzerinde çekişmek akılcı olmayan anlaşmalar üretir. Tartışmacılar, durumları üzerinde çekişirken kendilerini bu durumlara bağlama eğilimi gösterirler. Durumunuzu ne kadar ortaya koyar ve saldırılara karşı ne kadar savunursanız o oranda kendinizi ona bağlamış olursunuz. Durumunuzu değiştiremeyeceğinizi karşı tarafa anlatmaya çalıştıkça da bunun gerçekleşmesi o kadar zorlaşır. Benliğiniz, içinde bulunduğu durumla özdeşleşir. Böylece gerçekleşebilecek bir anlaşmanın ve tarafların temel çıkarlarını akılcı bir şekilde bağdaştırabilmesi olasılığını azaltmış olursunuz. Durumlar üzerinde çekişmek verimsizdir. Durum üzerinde tartışmak, uzlaşmanın gecikmesine veya sonuçsuz kalmasına sebebiyet verebilir. Ayrıca mevcut ilişkileri de tehlikeye sokar. Tartışan herkes yapacağı ve yapmayacağı konularda ısrar eder. Ortak bir çözüm bulma telaşı bir savaş halini alır. Hiddet ve küskünlüğün sonunda genellikle bir tarafın haklı görüşleri dikkate alınmadan, diğer tarafın kesin isteklerine boyun eğdiği görülür. Taraflar ikiden fazlaysa durum çekişmesi daha da zorlaşır. Bir toplantıda ne kadar çok insan bulunursa, durum tartışmasına gömülme eğilimi o kadar artar. Birleşmiş milletler toplantısında olduğu gibi, şöyle bir 150 ülke tartışmada yer almışsa, durum üzerinde pazarlığın sonuç vermesi hemen hemen olanaksızdır. Nazik olmak çözüm yolu değildir. Sert tartışmayı tasvip etmeyenler daha nazik bir tartışma yolu izleyerek olabilecek zararları önlemeyi umarlar. Karşı tarafı dost gibi görüp bir anlaşmaya varma gereğini duyarlar. Önerilerde bulunmak ve ödün vermek, karşı tarafa güvenmek, dostça davranmak ve yüzleşmeyi önlemek için gerektiğinde geri çekilmek, yumuşak bir tartışma oyununun standart hamleleridir. Bu tartışma sizi sert oyun oymayan birine karşı tehlikeli duruma düşürür. Belki her şeyinizi kaybedersiniz. Sert ve yumuşak tartışmalar arasında bir seçim yapmak hoşunuza gitmiyorsa sadece amaca yönelik bir tartışma yapabilirsiniz. Bu tip tartışma bilinçli bir kararla ortaya çıkmadığından, genellikle gözden kaçar. Yumuşak durum tartışması mı yoksa sert olanı mı kullanmalı, sorusuna verilecek yanıt,"Hiçbiri"dir. Dostça ve uygun yoldan, akılcı sonuçlar ortaya koymak için planlanmış yeni bir tartışma yöntemi ilke anlaşması ya da değerler üzerinde pazarlıktır. Bu yöntem dört temel noktaya ayrılabilir. Bu dört nokta, hemen her koşulda kullanılabilecek dürüst bir tartışma yöntemini özetlemektedir. İnsanlar: İnsanları problemden uzak tutun. Çıkarlar: Fikirlerinizi durumlar üzerinde değil, çıkarlar üzerinde toplayın Seçimler: Bir karara varmadan önce ortak çıkarlar için seçenekler üretin. Kriterler: Sonucun objektif kriterlere dayandırılmasında ısrar edin. Birinci nokta, insanların bilgisayar olmadıkları gerçeğini anlatır. Bizler heyecanlı yaratıklarız. Heyecanlar, problemin objektif değerleri ile tipik bir karmaşıklığa uğrarlar. O halde insanları problemden ayrı tutun. İkinci nokta, durumlar üzerinde tartışmak, gerçekte ne istediğinizi gölgeler. Durumlar arasında fedakarlığın bir anlaşma temin etmesi olasılığı yoktur. O halde, fikrinizi durumlar üzerinde değil çıkarlar üzerinde toplayın. Üçüncü nokta, baskı altındayken sorunun çözümlenmesindeki güçlüğü yansıtmaktadır. Bir muhalefet karşısındayken karar vermeye çalışmak görüşünüzü daraltabilir. O halde, bir karara varmadan önce, ortak çıkarlar için seçenekler üretin. Dördüncü nokta, piyasa değerleri, uzmanların taktirleri, yasaların gerekleri, sonucu belirleyici objektif kriterlerdir. Taraflar bu kriterler üzerinde anlaşırlarsa makul bir çözümde birleşirler. O halde, sonucun objektif kriterlere dayandırılmasında ısrar edin. Tartışmayı planlamaya başladığınız andan bir anlaşmaya varıldığı veya işi koparmaya karar verdiğiniz ana kadar geçen zaman üç devreye ayrılabilir: Analiz, planlama, tartışma. Analiz devresinde sadece durumu teşhise çalışırsınız; bilgi toplarsınız, organize edersiniz ve düşünürsünüz. Planlama devresinde aynı dört öğeyle ikinci kez ilgilenecek yeni fikirler geliştirir, ne yapacağınıza karar verirsiniz. Tartışma devresinde yine aynı yöntem kullanılarak objektif standartlara dayalı bir anlaşma yolunu araştırırsınız. 2.BÖLÜM: İNSANLARI PROBLEMDEN AYRI TUTUN Tartışmanın en basit şeklinden, en karmaşık uluslararası boyutlarına kadar kolayca unutulan temel gerçeği sizin, karşı tarafın temsilcileriyle değil insanlarla tartışmakta olmanızdır. Tartışmanın bu insancıl tarafı ya sonuca yardımcı olur ya da talihsizlik getirir. İnsanlar kızarlar, üzülürler, korkarlar, düşmanca hisler edinirler, kırılır ve gücenirler. Kolayca tehdit edilebilir benlikleri vardır. Dünyayı kendi açılarından görürler ve zaman zaman kendi görüşlerini gerçeklere karıştırırlar. Bir tartışmanın hazırlık devresinden sürdürülmesine kadar, her an, kendinize şu soruyu sormalısınız: "İnsan problemine yeteri kadar dikkat ediyor muyum ?". Her tartışmacının iki ilgisi vardır:madde üzerine ve çıkarlar üzerine. Örneğin bir satıcı, bir yandan satışından kar etmeyi düşünürken diğer yandan da devamlı bir müşteri kazanmak ister. İlişki, problemle bozulma eğilimi gösterir. Tartışmanın en kritik yanı, taraflar arasındaki ilişkinin madde üzerindeki tartışmalarla bozulabilmesidir. Bir madde üzerinde insanların öfkeli davranması veya benliklerini işin içine karıştırmaları sonucu etkiler. Durum üzerine pazarlık, madde ile ilişkinin çatışmasına yol açar ve bir tartışmacının hem madde hem de iyi ilişkiler bakımından birini diğeri ile değiştirmek suretiyle etkiler. Tartışma esnasında karşınızdaki insanların problemini işlemek ve iyi bir iş ilişkisini korumak amaçları çelişkiye düşürmez. Bu problemleri bazı ayrıcalıklara dayanarak çözmeye çalışmayın. Duygusal problemlerle uğraşırken duygusal teknikler kullanın. Heyecan yükseldiği anlarda, ilgili herkesin sükunet bulması için çareler düşünün, iletişimi geliştirmeye çalışın. Problemi çözmek için üç temel alanın koşullarına göre düşünmeniz yararlı olur. Sezgi, heyecan ve iletişim. İnsan problemleri bu üç sepetten birine düşer. Bu sizin için de geçerlidir. Sezgi Karşı tarafın düşündüklerini anlamak, sizin probleminizi hemen çözmeye yetmez. Problem onların düşündükleridir. Fikir ayrılıklarının el alınışında doğruluk, tezlerin sadece biri olabilir; belki iyi bir tez belki değil. Farklılık vardır, çünkü farklılık onların düşündüklerindedir. Korkular, yanlış olsa bile, gerçek korkulardır ve ele alınması gerekir. Umutlar, gerçekçi olmasalar bile, bir savaşa yol açabilirler. Olaylar, yerleşmiş olsalar bile, problemin çözülmesi için etkili olmayabilirler. Objektif geçeği araştırmak yararlı olduğu kadar, sonunda her iki tarafın görüşüne göre tartışılacak gerçek problemi oluşturur ve bir çözüm sağlar. Kendinizi onların yerine koyun. Çok zor olsa bile, durumu karşı tarafın gördüğü açıdan görebilmek, sahip olunabilecek en önemli beceridir. Bunu yaparken tarafsız kalmaya özen göstermeniz gerekir. Karşınızdakilerin görüşlerini anlamak onlarla aynı fikirde olmak anlamına gelmez. Çelişki alanını daraltmanıza, aynı zamanda kendi çıkarlarınızı geliştirmenize yardım eder. Korkularınızla onların amaçlarını kolaylaştırmayın. İnsanlar bazı şeylerden korkmakla, karşı tarafın yapmak istediğini peşinen kabul eder. Kendi probleminiz için onları suçlamayın. Problem hakkında konuşurken, kusurları, konuşmakta olduğunuz kişiden uzak tutun. Görüşlerinizi karşılaştırın. Farklı görüşleri işlemenin bir yolu, onları açığa çıkarmak ve karşı tarafla tartışmaktır. Diğerlerinin düşüncelerine aykırı davranabilmek için fırsat kollayın. İşleme katıldıklarından eminseniz, sonuçtan karşı tarafa bir pay verin. Bir anlaşmanın kararları lehte görünse bile, karşı taraf, taslak hazırlanmasına katılmadığı için, kuşku duyarak anlaşmayı reddedebilir. Önerilerinizi değerlerine uygun olarak yapın. Davadaki taraflardan birine "sen kazandın " diğerine "sen kaybettin " demek yerine, kararın ilkelere, yasalara, geleneklere uygunluğunu anlatmak gerekir. Heyecan Sert bir tartışmada, bir tarafın heyecanı diğer tarafa da geçer. Korku, öfkeyi doğurur; öfke de korkuyu. Heyecan bir tartışmayı çok çabuk çıkmaza sokar veya büsbütün koparır. Önce kendinizin ve karşınızdakilerin heyecanını tanıyın ve anlayın. Neler hissettiğinizi not edin. Sonra kendinizi nasıl hissetmek istediğinizi yazın: Emin, rahat. Aynı şeyi karşınızdakiler için de yapın. Neyin heyecan yaptığını kendinize sorun. Heyecanları gizlemeyin ve onları haklı görün. Açıklanmış heyecanın verdiği ağırlıktan kurtulan insanlar, probleme daha istekle sarılacaktır. Karşı tarafın rahatlamasına fırsat verin. Dertlerini başkalarına anlatanlar duygusal bir rahatlık duyarlar. böylece patlayıcı maddeyi kontrol altına almış ve konuşmacıya söyleyeceği her şeyi söylemesi için cesaret vermiş olursunuz. Heyecanlı patlamalara tepki göstermeyin. Sembolik hareketler kullanın. Mesela, özür dilemek yapabileceğiniz en değerli ve en ödüllendirici yatırımdır. İletişim İletişim olmadan tartışma olmaz. Tartışma, bir karara ulaşmak için yapılan bir iletişim şeklidir. İletişimde üç büyük problem vardır. Önce, tartışmacılar birbiriyle konuşmuyor olabilirler. Gruplar arasındaki etkili iletişim, herkesin diğerinin gönlünü almaya çalışmasıyla mümkün olur. Siz, doğrudan doğruya ve açıkça kendileriyle konuşurken, onlar sizi duymayabilirler. Aynı şekilde siz, karşı tarafın söylediklerini duymuyorsanız, iletişim kurulmuş sayılamaz. İletişimin üçüncü problemi anlaşmazlıktır. Birinin söylediklerini diğeri ters yorumlayabilir. İletişimin bu üç problemi için ne yapılabilir ? Dikkatle dinleyin ve söylenenleri kabul edin. Dinlemek, karşı tarafın düşüncelerini anlamanızı, heyecanlarını hissetmenizi ve onların söylemeye çalıştıklarını duymanızı sağlar. Dikkatle dinler ve zaman zaman konuşmacının sözünü kesip,"Söylediklerinizi doğru anladım mı, yani….."şeklinde konuşursanız karşı taraf, zaman öldürmediğini, laf olsun diye konuşmadığını anlayacaktır. Bu şekilde onların tezini kendilerinden daha iyi açabilir ve çürütülecek noktaları bulabilirseniz, yapıcı bir diyalog başlatma şansınız artar ve kendilerini anlamadığınızı sanmaları olasılığını ortadan kaldırmış olursunuz. Anlaşılacak şekilde konuşun. Karşı tarafla konuşun. Üçüncü kişilerin hükmedici ve kışkırtıcı etkilerini azaltmak için, karşı tarafla özel ve gizli iletişim kurmak yararlı olur. Önemli kararlar odada iki kişiden fazlası bulunmadığı zamanlarda alınır. Karşı taraf hakkında değil kendi hakkınızda konuşun. "Sözünüzü tutmadınız !" yarine "Kendimi kandırılmış hissediyorum" gibi. Bir amaçla konuşun. Bazen problem çok fazla iletişimdir. Bir açıklamada bulunmadan önce, ne konuşmak ve neyi öğrenmek istediğinizi, ayrıca bu bilgilerin neye hizmet edeceğini bilin. Olmadan önlemek en iyisidir. İnsan problemi, problem doğmadan önce ele alınmalıdır. Karşı tarafla işe yarayacak ilişki kurun. Karşı tarafı şahsen tanımak size gerçekten yardımcı olur. İnsanları değil problemleri göğüsleyin. Tarafların kendilerini düşünmeleri için daha etkin bir yol, birbirlerini, avantajlı olabilecek uygun anlaşma yollarını, yan yana ve ısrarla araştıran ortaklar gibi düşünmeleridir. Rakiplerinizle masanın aynı tarafına oturmanız faydalı olur. | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:56 am | |
| 3. BÖLÜM: DURUMLAR ÜZERİNDE DEĞİL ÇIKARLAR ÜZERİNDE DURUNBir kütüphanede tartışan iki kişiyi düşünün. Biri pencerenin kapanmasını diğeri açık kalmasını istiyor. Pencerenin ne kadar açık kalacağı üzerinde çekişiyorlar. Biraz aralık mı ? Yarıya kadar mı, yoksa daha az mı açık ? Hiç bir çözüm ikisini birden tatmin etmiyor.Kütüphaneci odaya giriyor. Birine pencereyi neden açmak istediğini soruyor "Temiz hava almak için" cevabını alıyor. Ötekine niçin kapatmak istediğini sorunca "Esintiye engel olmak için "cevabını alıyor. Biraz düşündükten sonra, kütüphaneci gidip yandaki odanın penceresini açarak esintisiz temiz hava girmesini sağlıyor.Akılcı bir çözüm için durumları değil çıkarları bağdaştırın.Bu hikaye pek çok tartışma için tipik bir örnektir. Durumlar ile çıkarlar arasındaki bu fark, can alıcı noktayı oluşturmaktadır.Çıkarlar problemi tanımlar. Durumlar çelişiyor gibi görünse de bunlar arasında ödün istemek yerine ardındaki çıkarların bağdaştırılması daha çok işe yarar.Zıt durumların arkasında paylaşılabilen ve uyulabilen çıkarlar bulunduğu gibi çelişenler de bulunur.Çıkarları nasıl teşhis edersiniz ?Karşı tarafın çıkarlarını saptamak en azından kendilerinizinkileri anlamak kadar önemlidir."Niye ?" diye sorun. Bir temel yöntem, kendinizi onların yerine koymaktır. Onların takındığı her tavrı inceleyin ve kendi kendinize "Niye ?"diye sorun.Çıkarların meydana çıkarılmasının bir diğer yolu da "Neden olmasın ?" diye sormaktır. Her grubun birden fazla çıkarı bulunacağını anlayın. Tartışmacının çıkarlarını anlamak, dikkate alınması gereken çeşitli ve farklı çıkarları anlamak demektir.En güçlü çıkarlar temel beşeri ihtiyaçlardır. Temel beşeri ihtiyaçlar şunları kapsar:
- Güvence
- Ekonomik varlık
- Ait olma duygusu
- Saygı
- Kendi yaşamını kontrol
Bir liste yapın. Her iki tarafın çıkarlarını düzenleyebilmek için, bunları aklınıza geldikçe bir kağıda yazmak yararlı olur.Çıkarlar hakkında konuşmakTartışmaktan amaç çıkarlarınızı korumaktır. Karşınızdakilerin sizin çıkarlarınızı dikkate almasını istiyorsanız, çıkarlarınızın neler olduğunu onlara anlatın.Çıkarlarınızı canlı tutun. Şiddetli bir ülserle doktora gittiğinizde, durumunuzu hafif bir mide ağrısı gibi anlatırsanız sonuçtan çok umutlu olmamalısınız.Onların çıkarlarını problemin bir parçası olarak görün. Böylece ortak çıkarlar daha çabuk gerçekleşir.Dikkatle dinlenmek istiyorsanız problemi cevaptan önce okuyun.Geriye değil ileriye bakın. Nereden geldiğiniz hakkında konuşmak yerine, hangi noktaya varmak istediğiniz hakkında konuşursanız çıkarlarınızı daha iyi kollamış olursunuz.Kararlı fakat esnek olun. Bir tartışmada hem nereye gittiğinizi bilmeli, hem de yeni fikirlere açık olmalısınız.Problemler üzerinde sert insanlar üzerinde yumuşak olun. Tartışmalarda daima işe yarayan şu kuralı unutmayın: İnsanlara destek olurken, öte yandan tüm gücünüzle problemi vurgulayın. Destek olmakla saldırının bu şekilde birleşmesi bağdaşmaz gibi görünür, ama psikolojik bakımdan böyledir. Bağdaşmazlık onun işlemesine yardım eder. Psikolojinin bu kuralı, insanların bağdaşmazlıktan hoşlanmadıklarını ve onu gidermek istediklerini savunur.Onların çıkarlarını dikkate almaz ve önerilerine açık olmazsanız, diğer tarafın sizi dinlemesini ve önerdiğiniz seçimler üzerinde tartışmasını bekleyemezsiniz. Başarılı bir tartışma kararlı ve açık sözlü olmayı gerektirir.4.BÖLÜM: ORTAK KAZANÇ İÇİN ORTAK SEÇENEKLER ÜRETİNÇoğu kez anlaşmacılar bir anlaşmaya varabilecekken onu kaybederler, yahut vardıkları anlaşma iki taraf içinde daha iyi olabilecekken bu gerçekleşmez. Pek çok anlaşma, bir taraf portakalın içini diğer taraf kabuğunu alacağı yerde, iki tarafın yarımşar portakal almasıyla sonuçlanır.TEŞHİSBirçok tartışmada seçeneklerin kullanılmasına dört büyük engel vardır: (1) Erken yargı, (2) tek çözümün peşinde koşmak, (3)belirli bir ödülü kabullenmek, (4) " bu problemi çözmek onların problemi " diye düşünmek. Bu zorlukları yenmek için onları anlamak gerekir.Problemler karşısında bir şey söylemeden önce iki kez düşünmek gerekir. Tek çözümün peşinde koşmak yeni düşüncelerin ortaya çıkmasını engeller. Dar görüşlü bencillik, tartışmacıyı tarafsız olmayan durumlara, tarafsız olmayan yargılara ve tek yanlı çözümlere yöneltir.TAVSİYELERÜretken seçenekler bulmak için: (1) Seçenek üretme işini onların yargılarından ayırın, (2) tek çözümün peşinde koşmak yerine masa üzerindeki seçenekleri çoğaltın, (3) ortak çıkarlar araştırın, ve (4) onların karar vermesini kolaylaştıracak yollar bulun.Seçenek üretmek için beyin fırtınası * oturumu yapılmalıdır. Bunu yaparken aşağıdaki noktaları göz önünde tutmanız yararlı olur:Görüşmeden önce:1.Amacınızı iyi belirleyin.2.Birkaç atılımcı seçin.3.Çevreyi değiştirin.4.Resmiyetten uzak bir ortam oluşturun.5.Toplantıya bir başkan seçin.Görüşme sırasında:1.Katılanları problemin karşısında yan yana oturtun. Fiziksel davranışların psikolojik etkileri güçlüdür.2.Eleştiri yasağı da dahil olmak üzere, bu toplantının temel kurallarını açıklayın. Ne şekilde olursa olsun, olumsuz eleştirileri "kural dışı " ilan edin.3.Probleme her açıdan inandırıcı yaklaşan fikirlerin listesini yapın.4.Fikirleri tam haliyle yazın.Görüşmeden sonra:1.En umut verici fikirleri bir yıldızla işaretleyin.2.Bu fikirleri geliştirme yolları bulun.3.Fikirleri değerlendirmek ve bir karar vermek için bir zaman belirleyin.Beyin fırtınasını zor olsa da karşı tarafla yapmakta fayda vardır.Seçeneklerinizi genişletinKatılanların en iyi niyetlileri bile, görüşmelerde kendilerinin en iyi tek çözümü aradıkları kanısına göre hareket ederler. Bu da düşünceye sınırlama getirir. Fikirler özgür kalınca, daha sağlıklı düşünme ve yapıcı sonuçlar ortaya çıkarma ihtiyacı duyarsınız.Özelden genele giderek seçenekleri çoğaltın. Seçenek bulma işi dört tip düşünceyi kapsar: Biri belli bir problemi düşünmektir, ikinci tip açıklamalı analizdir, üçüncü tip ne yapılması gerektiğini düşünmektir, dördüncü tip de eylem için belirli ve uygun öneriler getirmektir.Seçenek oluşturmada dört temel adım vardır:1.Adım: Problemi tanımak2.Adım: Analiz etmek ( Teşhis, belirtiler, eksikler, engeller)3.Adım: Yaklaşım ( Strateji, çareler, fikirler)4.Adım:Hareket (yapılması gerekenler)Çok sayıda seçenek üretmenin bir yolu da olaya çeşitli uzmanların gözleriyle bakmaktır.Düşündüğünüz anlaşma modeli gerçekleşmediği takdirde değişik ağırlıklı anlaşma modelleri oluşturun veya öne sürülmüş bir anlaşmanın kapsamını değiştirin.Ortak kazancı araştırınOrtak çıkarları tanımlayın. Kuramsal olarak, ortak çıkarların anlaşmaya varılmasını kolaylaştırdığı açıktır. Farklı çıkarlar hususunda da portakal örneğini hatırlayın.Çıkarları birleştirmenin bir yolu karşınızdakine tercihlerini sormaktır. Çıkarlardaki öncelikte, inançta, tahminde ve riske karşı tutumlardaki farklılıklar, çıkarların birleşmesine olanak verir. Bir tartışmacının parolası "Yaşasın farklılık "olmalıdır.Karşınızdakilerin karar vermesini kolaylaştırınSizin için bir tartışmada başarı, karşı tarafın sizin hoşunuza gidecek bir karar almasıdır.Kimi etkilemek istiyorsanız kendinizi onun yerine koyun. Uygun kararın seçilmesinde bol seçenekle kolaylaştırmanın yollarını arayın. 5.BÖLÜM: OBJEKTİF KRİTERLER KULLANILMASINDA ISRAR EDİNFarklılıkları arzuya göre uzlaştırmanın ciddi bedeli vardır. Eğer kendi talebinizi karşı tarafa rakip olarak sürerseniz bir uzlaşmaya varamazsınız. Ya siz geri çekilirsiniz ya da onlar. Çıkarlardaki farklılıkları arzuya göre uzlaştırmaya çalışmanın bedeli bu kadar yüksekse, çözümü arzulardan tamamen uzak yerlerde aramak gerekir - yani objektif kriterlerde…Objektif kriter kullanma korkusuBir tartışmada dikkatinizi tarafların hamlelerine değil problemin değerleri üzerinde toplayın. Akılcı fikirlere açık, tehditlere kapalı olun.İlkeler üzerinde tartışmak akılcı anlaşmalar sağlar. Birden fazla gurubun bulunduğu tartışmalarda, objektif kriterler, ortak bir paydada anlaşmayı sağlar ve bu şekilde zaman israfı önlenmiş olur.Objektif kriterlerin geliştirilmesi İlkeler üzerindeki bir tartışmanın sürdürülmesinde iki soru akla gelir: Objektif kriterler nasıl geliştirilir ve tartışma sonunda nasıl kullanılır.Hangi tartışma yöntemi kullanırsanız kullanın, önceden hazırlanmakla iyi edersiniz. Önceden seçenekli standartlar geliştirin ve onları kendi davanızda nasıl kullanacağınızı tasarlayın.Adil standartlar kullanın. Bir sınır tartışmasında bir nehrin sınır kabul edilmesi, nehir kenarından 10 metre uzaktaki hayali bir çizgiyi kabul etmekten daha sağlıklıdır. Adil işlemler kullanın. Bir problem için adil standartlar ya da karmaşık çıkarları çözümlemek için adil işlemler kullana bilirsiniz. Bir pastayı iki çocuk arasında paylaştırmak için eskiden beri uygulanan usulü bir düşünün: Biri pastayı keser, öteki alacağı parçayı seçer. İkisi de bölüşmenin adil olmadığından bahsedemez. "Biri keser diğeri seçer "işlemini beğenmeyen guruplar için "hakemlik " en son çaredir fakat bunun da sakıncaları vardır. Objektif kriterlerle tartışmaObjektif kriterlerle tartışmada hatırlanacak üç temel nokta vardır:1.Her konuyu, objektif kriterler için yapılan birer ortak araştırma olarak niteleyin2.Hangi standartların uygun olacağı ve nasıl uygulanacağı konusunda tartışmalara açık olun.3.Baskı karşısında eğilmeyin, sadece ilkeler karşısında evet.Sözün kısası, dikkatinizi objektif kriterler üzerinde toplayın ama esnek olun. 6. BÖLÜM: ONLAR DAHA GÜÇLÜYSELER NE OLUR ? (Anlaşma için en iyi seçeneği geliştirin)Karşı taraf daha güçlü bir pazarlık durumuna sahipse çıkarlardan, seçeneklerden ve standartlardan konuşmanın ne yararı olabilir ? Karşı taraf daha zenginse, daha iyi tanıdıkları varsa, yahut daha geniş bir uzman kadrosu ya da güçlü silahları varsa ne yaparsınız ?Yapabileceğiniz iki şey vardır. Birincisi, sizi, reddetmeniz gereken bir anlaşmayı kabul etmekten korumak; ikincisi, çıkarlarınızı tatmin edecek bir sözleşme için bütün varlığınızı kullanmanıza yardım etmek.Kendinizi korumakTartışmacılar kendilerini korumak için genellikle kabul edilebilecek en kötü sonucu, yani bir taban çizgisini belirlemeye çalışırlar. Bir şey alıyorsanız taban çizginiz ödeyebileceğiniz en yüksek fiyattır. Eğer bir şey satıyorsanız taban çizginiz kabul edeceğiniz en düşük fiyattır. Fakat taban çizgisi, hayal gücünü engeller. Kötü bir anlaşma yapmaktan sizi korurken, öte yandan kabul edilmesi akıllılık olabilecek bir anlaşmadan alıkoyar.Bunun gibi durumlarda kalmamak için çare en iyi seçeneği bilmektir. En iyi seçeneği bilmemenin hasıl ettiği güvensizlik tartışmayı sonuca götürmez. Anlaşmaya varamadığınız takdirde ne yapacağınızı dikkatle düşünmemişseniz, gözleriniz kapalı tartışıyorsunuz demektir.Tüm varlığınızı kullanmanıza yardım etmekİki tarafın nisbi tartışma güçleri, esas olarak uzlaşmama seçeneğinin onlara ne kadar çekici geldiğine bağlıdır. İstasyonda sevdiği bir vazoyu, fakir bir satıcıdan almaya çalışan bir zengin misali; satıcı vazonun satılacağından emin çünkü başka turiste satabilir fakat zengin vazoyu kaçıracağından endişeli çünkü başka nereden alabileceğini bilmiyor.Anlaşma sağlanamazsa ne yapacağınızı araştırmanız büyük ölçüde sizi güçlendirir. Cezip seçenekler siz bir köşede beklerken gelmez. Sizin onu araştırmanız gerekir. En iyi tartışma seçeneğinin ortaya çıkarılması üç farklı işlemi gerektirir: (1) Bir anlaşmaya varılmaması halinde, yapabileceklerinizin bir listesini hazırlayın, (2) Ümit veren fikirleri ayırın, (3) En iyileri gibi görünen seçeneği deneme anlamında seçin.Bir tartışmada karşı tarafın en iyi seçeneğini de düşünmelisiniz.Diğer taraf güçlü ise…İyi bir seçeneğe sahip olup, en iyi çözümü bulmak için, bilgi, para, insan gücü, ilişkiler ve zeka gibi neyiniz varsa kullanın. Bir tartışmadan ne kadar rahat ayrılırsanız sonucu etkileme gücünüz o kadar çok ulur. | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:59 am | |
| | HEDEFE YÜRÜRKEN Yazar : R. Şükrü APUHAN Yayınevi : Timaş Yayınları Baskı : İstanbul / 1995 / 280 shf. “Gıybet, alçakların otladığı bir otlaktır.” Birinci Bölüm: Atlar ve Sinekler Dünya çapında büyük adam olmak dünya çapında sorumluluk duymakla mümkündür. Darwin’in eseri fırtınalara sebep oldu. Fakat o eserini ihtiyatlı bir yaklaşımla kaleme almıştı. Kitabının sonraki basılışlarında şöyle der: “Bazen bir konuyu yıllarca inceledikten sonra gayet delice bir doktrine varan, sonra da bu doktrinin doğruluğuna hem kendilerini hem de başkalarını inandırmaya çalışan bazı insanları düşünüyorum da kendimin de bu manyaklardan birisi olmamdan korkuyorum.” Böyle bir insan olmak için kendisi bir katkıda bulunmadı. Fakat sonraki yıllarda bilhassa Allah’sız bir cemiyet peşinde koşan yarım akıllı bir çok yarım aydın O’nu “O manyaklardan biri haline getirdiler.” Darwin’in ilmi çalışmaları için gösterdiği çalışma, yaptığı araştırmalar, katlandığı zorluklar, bugün bize araştırmaları sonunda vardığı neticeden daha doğru ve güzel şeyler söylüyorlar. Darwin’in teorilerinin yanlışlığı bugün tamamen ispat edilmiştir. Bu ispatı yapanlar da din adamlarından çok ilim adamları olmuştur. “Bir gün bir ağacın kurumuş kabuğunu gördüm. Orada iki tane hiç rastlamadığım böcek buldum. Derhal birini bir elimle, diğerini de diğer elimle yakaladım. Fakat tam o sırada başka bir cinsten seyrek rastlanır üçüncü bir böcek daha gördüm. Bu böceği kaybedemezdim. Onu yakalayabilmek için hemen sağ elimdeki böceği ağzıma attım. Fakat böcek dilimi soktu. Dilim yanmaya başladı. Çaresiz böceği tükürdüm. Hem o kayboldu. Hem ağacın üzerindeki üçüncü böcek kaçtı.” Şu üç şey: irade, çalışma ve başarı, bizim bütün hayatımızı kaplar. İrade, parlak ve mesut bir mesleğin kapılarını açar. Çalışma, eşiği atlayıp ilerlememize yardım eder. Yolculuğun sonunda erişeceğimiz başarı da bütün gayretlerimizi mükafatlandırır. “Allah” inancı, her esere can veriyor, her eseri “büyük” yapıyor. Büyük eseri idrak etmek için büyük olmak gerekir. Büyük dinleyiciler olmasaydı büyük bestekarlar olmayacaktı. Charles François Gounod en önemli eserinin adını “Ölüm ve Hayat” koymuştu. Ölümü hayattan önce düşünmesinin sebebini soranlara şu cevabı veriyordu: “-Ölüm hayat denilen hayal devresinin sonu olabilir ama o gerçek hayatın başlangıcı, ruhun ölümsüz hayatının başlangıcı demektir.” Bir öğleden sonra masasında çalışırken başı öne düştü. Ölmüştü. Karısı hemen ev halkını susturdu. ‘Aman’ dedi: “-Rahatsız etmeyin. Ölüm hayatın başlangıcı demişti. Beethoven yenilik peşinde koşmasını kıyasıya eleştirenlere karşı şöyle diyordu: “-Bir kaç sineğin ısırması, yarışı kazanmaya azmetmiş bir atı durduramaz.” 1685-1750 yılları arasında yaşayan ünlü besteci Johann Sebastian Bach, Avrupa’da büyük besteciler devrinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bach şöyle diyordu: “Allah herşeyi bir ahenk içinde yaratmıştır. O’nun kulu Bach da eserlerini aynı esasa göre vermelidir. Onun için müzikte armoni önemlidir. Bach’a göre müziğin gayesi şudur: “Müziğin tek gayesi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Dinine bağlı herhangi bir kimse çok çalışırsa en az benim kadar başarılı olabilir.” “Allah’a bağlanan kimseler çok çalışmalıdır. İnsan, yeryüzünde çok çalışmazsa Allah’ın huzuruna rahat çıkamaz. Çok çalışmak ne demektir? Çok çalışmak ağır yükü yerden kaldırıp omuzlara almaktır. Allah’a dolu omuzlarla gidilmelidir.” İkinci Bölüm: İnsanlar ve Fırınları İnsanı insan eden huzur değil, gayrettir. Kolaylık değil, güçlüktür. İyi bir gemici en iyi tecrübesini fırtınalar ve dalgalar arasında elde eder. Cesaret, güven ve yüksek disiplin ruhu böyle kazanır. Dikkatsiz bir insan için Rus atasözü şöyle der: “Ormanda yürür de yakılacak ağaç göremez.” tünelini yapan Sir Isambard Brunor küçük bir gemi kurdunun hareketlerinden ilham almıştır. Sir Brunor bu küçücük mahlukun iyi teçhiz edilmiş başıyla tahtayı önce bir istikamette kemirerek tünel açtığını, tünel tamamlanınca da bunun çatısı ile yan duvarlarını bir nevi vernikle nasıl cilaladığını görmüş. İşte kurdun bu hareketini büyük ölçüde kopya edince Sir Brunor, Thames üzerindeki büyük eserini meydana getirmiştir. Günde boş harcanan saatlerden sadece bir tanesinden faydalanmasını bilse alelalde kabiliyetteki bir insan bile bilgilerden birine tamamen hakim olabilir. Zamanın meyve vermeden geçip gitmesine müsaade edilmemelidir. Mason Good Londra da hastalarını ziyarete giderken araba içinde Lucretius’u tercüme etti. Dr. Burney müzik dersi vermek için at sırtında bir öğrencinin evinden öteki öğrencinin evine gittiği sırada Fransızca öğrenmiştir. Robert Southey diyor ki: “Hastalığa karar vermiş olanlar için tedavi yoktur. Görevini yapan hiç kimse dünyanın sıkıntılarından şikayet etmez. Sıhhati, elleri, gözleri ve zamanı olan öğrenim görmüş bir insan amacına ulaşamamışsa, Allah’ın verdiği bu nimetlere layık olamamış demektir.” Üçüncü Bölüm: Son Ders Hastalıkların bile birer öğretmen, birer vaiz olduğu hayatta, hiçbir şeyin hiç kimsenin öğretmenliğini küçümsemeyin. Nietzche için hastalık, ruhun sporuydu. Stefan Zweigh için hastalığın ızdırabı bilgiçliğin kapısıydı. Said Nursi için hastalık, karanlık bir dönem değil, herşeyin daha iyi görülmesini sağlayan bir aydınlıktı. O’na göre hastalık bile insanın emrindeydi. Çünkü düşünceyi doğuruyor, fazlalıklardan arındırıyor, ufku berraklaştırıyor, hata ve günahlara karşı pişmanlığı harekete geçiriyordu. Browning’in dediği gibi nefsi ile savaşmayan adam değerli bir adam değildir. İnsan en büyük zaferleri kendisi ile savaşa tutuştuğunda kazanabilir. Kalbinizle ve işinizle Allah’a dayanın. Bunun adı duadır. Büyük piyanist Pederewski, tükenmez enerjisini şöyle açıklamıştı:: “Duadan önce sadece çıraktım. Ben dua ile ustalaştım.” Demek işinizde bir duadır. İşinize verdiğiniz önem, onu en iyi şekilde yapmak için göstereceğiniz gayret ve temiz bir kalple Allah’tan neticeyi istemek duadır. Duasız bir adam olmayın. Nasrettin Hoca’ya gelen bir adam der ki: -Hocam haftalardır gözüm ağrıyor, kan çanağı haline geldi. Bana bir ilaç tavsiye edin… Nasrettin Hocanın tavsiyesi şu olur: -Bir parmak karasakız alıp gözüne koy hemen iyi olur. Adam tereddüt etmeden hocanın tavsiyesine uyar akşam yatarken gözüne bir parmak karasakız koyar, sabah kalkınca da güç bela sökmeye çalışır. Bir de ne görsün? Gözünün biri hemen hemen hiç görmüyor. İlaç diye gözüne koyduğu karasakız gözünü iyice berbat etmiş. Bütün öfke ve hışmıyla hocaya koşup çıkışır: -Tavsiyenizi yerine getirdim hoca efendi… Ama gözüm büsbütün kör oldu. Hoca fütursuz ve kaygısız: -Acayip! der. Benim parmağım ağrımıştı da karasakız sarmıştım, iyi olmuştu. Karasakız ilaç derler, demek kimine iyi gelir kimine gelmez. Para karasakız gibidir. Onu elinde tutarsan iyi gelir. İlaç olur ama kalbine koyarsan kalp gözünü kör eder. Maneviyatı göremez olursun. Demek paranın yeri eldir, ceptir, kesedir, kasadır ama gönül değildir. Parayı iç alemine koyan adam onun kölesi olur. Parayı elinde tutan adam ona efendi olur. Hepimiz gönlümüzdekinin kölesiyiz. Sinan Paşa “Aşk bir incidir her denizde bulunmaz.” der. “Aşk bir incidir ki her kulakta salınmaz. Aşk bir nurdur her gözde görünmez. Aşk bir huzurdur, her derunda bulunmaz. Aşk bir zevktir onun da başka bir dili var aşk bir şevktir onun da ayrı ehli var. Bülbülleri şakıtan, dolapları inleten, aşktır. Gülleri açtıran, gül yüzleri ortaya çıkaran aşktır. Her başın bir sevdası var. Her dehanın Allah’tan bir lezzeti var. İlahi! Her mevcudun nuru senden. Her mümkünün zuhuru senden. Her zikredenin zikrettiği sensin… Her şükredenin şükrettiği sensin. İnsanı insan yapan bu aşktır. Bu idraktir…Kendini idrak eden kendine aşık olmaz. İnciler taşıyan denizler “para” diye dalgalanmaz. Dördüncü Bölüm: Çekirge ve Adam Mahir İz Hoca… O’nun ilk dersinin konuları hep aynıdır: Besmele ve İstiklal Marşı. Öğrencilerinden Mustafa Uzun, imamlık görevinden ilk maaşını aldığında Mahir İz Hoca maaşının yüzde iki buçuğunu hemen ayırttırır. “Zekat vereceksin.” der. Mustafa Uzun: “Aman hocam… Zekat için bir ölçü var” deyince şu cevabı alır: “-Bir sürü muhtaç insan var. Onların ölçü beklemeye tahammülü yok. O’nun, öğrencilerinden Mustafa Öz’e yazdığı mektuptaki şu ikazının manasını çözebilenler herhalde ok gibi yerlerinden fırlayacaklar ve bu ikazın gereğini yerine getireceklerdir: “Kabiliyet ve liyakat sahiplerinin kalabalık arasında kaybolmalarını istemem. İnsanoğlu, toplumda layık olduğu mevkide bulunmazsa ve buna yöneticiler sebep oluyorsa bu bir zulümdür. Eğer layık kişi, hakkını aramakta, layık olduğu mevkiye gelmekte yeterli çabayı göstermekle ihmalkar davranırsa zalimin yardımcısıdır. Mahir İz Hoca’ya sorulur, “-Hocam, siz elli altmış yetmiş sene evvelini dün gibi söylüyorsunuz! Nasıl oluyor bu iş? Cevap bir “hafıza dersi’dir. “-Oğlum biz Osmanlı ilk mektebine gittik. Bize ilk gün yolda nasıl yürünür, bunun kaidesini öğrettiler. Göz ayağın ucunda olacak yolda yürürken! Gözümüz hep ayağımızın ucundaydı. Hep önümüze bakardık. Sizler boyuna etrafınıza bakıyorsunuz…Ona bak şuna bak…Sizde hafıza olmaz. Günahı göz işlerse de belasını gönül çeker. Gözler bakar, gönül rahatsız olur ve hafıza zayıflar. Abdülaziz Bekkine Hazretleri: “Dünyada herşeyin bir ölçüsü tartısı vardır. Sevginin tartısı da fedakarlıktır. Fedakarlık yapmayanların sevgisine inanılmaz.” “Bir tas süt içine iğne ucu kadar bir pislik konsa o süt içilmez, dökülür. Herhangi bir hal ve hareket de iğne ucu kadar küçük görünse de bütün ibadetlerimizin ve inancımızın bozulmasına sebeb olabilir.” diyordu. Söze, “Ben Vaniköy’de oturuyordum.” Diye başlıyor Fatih Gökmen: “-Mehmet Akif’de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğle yemeğini bende yemeği kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle boralı yağmurlu bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhum yürümeyi severdi. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm. Miaddan biraz evvelki vapurda çıkmadı. Diğer vapur bir buçuk saat sonra gelecekti. Yakın komşularımdan birine gittim. Vapur gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam ediyordu. Vaktimde evime döndüm. Bir de ne işiteyim! Akif, bu arada sırılsıklam bir halde gelmiş, beni evde bulamayınca hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış. “Selam söyle” demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş. Ertesi gün kendisini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim. Dinlemedi. “ Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir.”dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı Emin Erişirgil “Bir gün Akif evine çok canı sıkkın gelmişti” diye anlatır “Arkadaşının kızı Süheyla hanım amca dediği Akif’in derdini belki anlarım umuduyla yanına geldi. O’nu konuşturmaya çalışıyordu. Nihayet O, derdini anlattı: -Halide Edip Hanım beni görmek ve İstiklal Marşından dolayı tebrik eylemek istemiştir. Halbuki evvelki akşam tekke odasına gelen bir takım adamlar bu hanım aleyhine bir sürü laflar söylediler de onları susturmak vazifem iken yapamadım. Şimdi ben ahlakça o hanımın çok altında bir mevkiye düştüm. O bana gelipte ‘ne güzel yazmışsınız’ deyince ne cevap vereceğim? Akif, günlerce bundan ızdırap çekti durdu. Hasan Basri Çantay’ın Akif’le ilgili bir çok hatırasından biri şöyle: “Hiç unutmam; bir akşam bizi Ankara’da evine çay içmeye çağırmıştı. Biz gitmek üzereyken O koşa koşa geldi. Dedi ki: “-Akşam çayını sizde içeceğiz.” Ben tabi memnun oldum. Fakat bunun sebebini de anlamak isterdim. Sordum gülerek: -Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler, dedi. O odadaki mefruşatı zaten o tek kilimden ibaretti, ve o tek kilimi bir fakire veren ta kendisiydi..Bir milletin kaç ferdinin kalbli milletine hizmet için atıyorsa, milletin kalbi o kadar güçlenir. Çünkü milletlerin kalbi fertlerin kalbine dağılmıştır. Geçmiş, bütün eser ve zaferleriyle “Yapmam gerekir” diyen insanların inşa ettiği bir yapıdır. Geleceği de “Yapmam gerekir” diyenler kuracaktır. “Bundan ben sorumluyum. Bunu benim başarmam gerekir. Bunu benden başka yapacak kimse yok” diyenlerin bıraktığı zafer ve medeniyet abidelerinin ortasında yaşayanların “Ben birşey yapamam. Sorumluluk bana ait değildir.” diye düşünmeleri insan için ayıp, millet için tehlikelidir. “Kazığa çakılmayı göze alamayanlar inançlarını zihinlere çakamazlar.” |
| |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Mart 17, 2008 10:59 am | |
| Beşinci Bölüm: Veren Eller İhtiyaç sahiplerini görmemezliğe geldiğimiz anlar Allah’a bir yabancı gibi davrandığımız anlardır. Hani biz Allah’ı bilirdik, O’nu tanırdık, O’nu işitirdik? Ya bu yabancı halimiz nedir? İsterken coşkun, verirken asık suratlı mı olmalıyız? Zaruretin kapısında inleyenler gözyaşları içinde “Allah’ım yardım vaadetmiştin… Rızkımızı göndereceğini söylemiştin” derler. Rızıkları gasbedenler, mallarını üstüste yığanlar çirkin iş yapıyorlar. “Çok kadının kulağındaki küpe aslında muhtaçların birer damla gözyaşıdır.” Bağışlayacağın zaman, Allah için bağışla. Çünkü Allah için ne verirsen geri alırsın. Bingöl de bir zekat verme-alma sahnesinin şahitleri gördüklerini bize şöyle naklettiler: Zekatını verecek mümin, zekatını vereceği müminin evine gitti ve O’na dedi ki: “-Öyle hasta vardır ki şifası bir sağlıklı kişide emanettir. Öyle darda olan kişi vardır ki ferahlığı bir bollukta olan kişide emanetti. Allah, emanetleri vermemizi buyuruyor. Seninde bizde bir miktar emanetin vardı. Emanetini getirdik kardeşim. Nasip eden Allah'a hamd olsun... Buyrunuz emanetiniz…” Ve emaneti alandan vakar içinde bir dua… Bir şükran… Hepsi o kadar. Rabbim, rızkını gaspetmeyenlere bak! Rabbim, cömertlere bak. Emanetine ihanet etmeyenlere bak. İnsan yediği içtiği ile değil yedirip içirdiği ile giydikleriyle değil giydirdikleriyle insan olur ve büyür. Bizi güzel yapan güzel gösteren kendi üstümüzdekiler değil, başkalarının üstüne verdiklerimizdir. Gerçek görüntümüz başkalarındaki görüntümüzdür. Bugün aydınlattığımız, yüzünü güldürdüğümüz her insan, yarın yine bizim yolumuza bir ışık hüzmesi gibi dökülecek, O’nun bugün ki tebessümü yarın bize canlı bir gülüş olacak. “Bizim yolumuz İsa gibi göklere doğrudur. Bu dünya ise baştan başa eşeklerin otlağıdır.” diyor Nasır-ı Hüsrev. Kim dünya hayatın da kendisi için güzel olan şeylerden başkası içinde harcarsa, gerçek dünyada o harcadıklarıyla safa sürecektir. Cimri, malının eksilmesinden korkar. Cimri, Allah’a itimatsızlık gösteren adamdır. “Allah’a itimatsızlık gösterme” gibi tüyler ürpertici, boğazları kurutan, vücutları titreten bir çirkinliği süs gibi taşıyan kimi adamların “iman davası” gütmesi de herhalde zamanımızın özelliklerinden biridir. Altıncı Bölüm: Büyük Karargah Prof. Dr. İbrahim Canan şöyle anlatır: “Ailenin onsekiz yaşındaki oğlu son derece dindardı. Buna hayret etmiştik. Bir vesile ile babasına sordum: -Diyelim ki siz bellli bir yaştan sonra araştırarak Müslüman oldunuz. Sizin dindarlığınız normal. Ama bu genci, Fransa gibi bir ülkede bu kadar sağlam bir İslami çizgide nasıl yetiştirdiniz? Fransız babanın İbrahim Canan’a verdiği cevap ailenin önemini ve burada yapılacak eğitimin bütün ilmi temellerini özetler mahiyettedir. “-Allah’ın çocuklara verdiği fıtrattan istifade ettik.” Erkeğin bozuk olduğu birçok aile kadının sağlamlığı sebebiyle hayatını sürdürebilmektedir ama kadının bozulduğu bir ailenin ayakta kalması mümkün değildir. Yedinci Bölüm: Bir İtalyanla Sohbet Eiseley’in dünya tanımı şöyleydi: “Dünya öyle bir yer ki burada bir örümcek bile sürekli yatıp uyumaya karşı çıkar ve bir yıldıza ağ kurmak gerekse bile bunu yapma yolunda ölebilir.” İlim, Allah’ın sırlarını ve O’nun koyduğu kanunları keşfetme sanatıdır. Bu sanatın sanatkarına öyle muhtacız, öyle hasretiz ki. Herbert Read “Her sanat insanın güç bir işte kudretini seve seve harcamasıyla başlar.” Diyor. Kudretinizi seve seve harcayacaksınız. “Yoruldun, dinlen” diyenlere Victor Hugo’nun cevabını tekrarlayacaksınız: “Dinlenmek için önümde bir ebediyet var.” Ana rahmindeki çocuğa bu dünyanın güzelliklerinden ne kadar bahsetseniz boştur. O, dünyanın bir zindan olduğunu iddia edip duracaktır. “Koyunlar ne kadar yem yemiş olduklarını çobanlarına gidip göstermezler ama yedikleri yemi iyice sindirdikten sonra süt ve yün yaparlar. Sen de bilgisizlere özlü düşünceler sayıp dökme. İyice sindirmişsen bunlara davranışlarınla görün.” Sekizinci Bölüm: İmamların Kürsüsünden İmam-ı Azam Ebu Hanife… Asıl adı Numan. Miladi 699'da doğdu. İlimde, edebiyatta, hikmette ve ilmini yaşamakta “aşılması mümkün olmayan” bir denizdi. Yolda giderken karşısından gelen bir adamın öteki tarafa geçtiğini görünce sordu: -Neden beni görünce yolun karşısına geçtin? Adam utandı. -Size olan borcumu hala ödeyemedim. Sizinle karşı karşıya gelmekten utanıyorum. Ebu Hanife üzüldü. Şu karşılığı verdi: -Şu andan itibaren borcunu vermiş kabul ettim. Beni her gördüğünde seni rahatsız ettiğim için hakkını helal et. İmam-ı Malik… Yaşının ilerlemesine rağmen Medine’de asla binek kullanmadı: “-Resulullah’ın bulunduğu bir şehirde hayvana binip ayaklarımı sallaya sallaya gitmekten utanıyorum. Buna cesaret edemem.” İmam-ı Şafi… “Cimri bir adam, mal toplamaya karşı nasıl hırs duyarsa, ben de ilme karşı öyle alaka duyuyorum” diyen imam. “-ilim öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir. Sahibine gerçekte faydası olmaz.” İmam-ı Ahmet Bin Hanbel… Ak sakallı bir ihtiyarken bile elinde kalem ilim meclislerinde bilgi devşirdi. Halindeki güzelliği, ibadetlerindeki yüceliği övenlere şöyle demektedir: “-Sonuna bak!” Ve dua: “Ya Rab… Sonumu hayreyle. Son nefesimde imanımı yar eyle!” | |
| | | F@TT!!R!
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 16/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Ptsi Nis. 14, 2008 2:07 pm | |
| Keşke Ayrı ayrı Wordleyip upload etseydin Hem site için çok yararlı olurdu | |
| | | bulak
Mesaj Sayısı : 156 Yaş : 32 Nerden : gaziantep Kayıt tarihi : 04/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Salı Nis. 15, 2008 12:05 pm | |
| | |
| | | F@TT!!R!
Mesaj Sayısı : 25 Kayıt tarihi : 16/02/08
| Konu: Geri: BAZI KİTAP ÖZETLERİ Çarş. Nis. 16, 2008 8:30 am | |
| Yapıyorum zaten doğrusuda bu zaten | |
| | | | BAZI KİTAP ÖZETLERİ | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|